Pages

15 Haziran 2012 Cuma

Moda okunabilir bir şey mi?

Taşralı genç asistan rolündeki Anne Hathaway’e katı moda dergisi yöneticisi rolündeki Meryl Streep’in verdiği bir ders var “Devil Wears Prada”nın bir sahnesinde. Asistan kız iki kemer arasında seçim yapmakta zorlanan dergi editörleriyle kendince alay edip “Ne fark var ki, birbirinin aynısı” diyor. Bunun üzerine de Streep ona moda dünyasının nasıl işlediğini anlatıyor. Kızın üzerindeki o döküntü mavi renkli kazaktan örnek vererek.
Yıllar önce Oscar de la Renta’nın o kazağın mavisini bir koleksiyonda kullandığını, o mavinin bu defileden sonra patladığını, başka modacıların da adapte ettiğini ve en sonunda asistanın indirim sepetinden aldığı kazağa kadar düştüğünü özetliyor. Kızın yüzü mosmor tabii ki, hiçbir şey diyemiyor. Sadece tek bir renk için yüzlerce insanın emeğinin, milyonlarca dolar paranın döndüğünü böylece öğreniyor.
Onunla beraber, modayı sadece giyinmekten ibaret zanneden bizler de tabii ki.
“Devil Wears Prada”nın da ilham kaynağı Vogue dergisi moda dünyasının İncil’i sayılır. Genel Yayın Yönetmeni Anna Wintour’un desteklediği modacılar büyük çıkış yaşar. Başta Marc Jacobs. Ya da eskiden derginin moda editörü olan, sonradan gelinliklerin vazgeçilmez imzasına dönüşen Vera Wang.
Ama bütün bunlar rastgele seçimler değil. Vogue, okularına yıllar içinde neyi giydiğinin değil neden giydiğinin önemli olduğunu öğretti. Bu sezon moda olan birtakım çizmeler varsa, sıra onlara geldiği için değildi, mutlaka altında bir sebep yatıyordu. Vogue, erkek dünyasında da GQ gibi yayınlar bize “modanın” öğrenilebilir, akademik olarak çalışılabilir, ama en önemlisi de “okunabilir” bir tarafı olduğunu gösterdi.
Mesela, Airwalk marka ayakkabılar 90’lı yıllarda inanılmaz moda olmuştu. Daha çok kaykaycı gençlerin tercih ettiği bu marka bir anda yayılmıştı. Bunun sebeplerinden biri kuşkusuz 90’ların alternatif isyanının bayraktarlığını yapan Kurt Cobain’in ayağında bir çiftin görünmesiydi.
“Out” dergisi, 90’lı yılların sonunda yeniden moda olmaya başlayan bir spor giyim tarzının eşcinsel erkekler arasında yayıldığını gözlemlemişti: Sonuç, her markada ve her çeşitte, her türden insanın dolabında yer alan kapşonlu sweat-shirt’ler.
Doğrusu, modayı okumak giyinmeyi de daha anlamlı kılıyor. İnsanın ayaklarını koruyan bir Prada ya da kadınlar için Manolo’nun değerini o zaman daha kolay hissediyorsunuz. Çünkü o zaman biliyorsunuz ki bu sadece bir tasarım değil, bilakis çok daha farklı bir “altmetin” ve “gizli mesaj” taşıyor.
Kişisel ilgimden de kaynaklandığı için, özellikle bu gibi moda gelişmelerini sık sık yabancı dergilerden takip etmeye çalışırım. Neyin moda olduğundansa, neden moda olduğunu irdelerim: Organik pamuklu kumaşlar, yırtık pantolonlar, Converse dirilişi sadece moda dünyasının içinde değil, daha çok popüler kültürün bir parçası artık.
Son yıllarda Milliyet’in Cumartesi ekinde Melis Alphan’ın yazıları da bu merakımı gidermek için tatmin edici bir kaynak oldu. Her cumartesi kimin neyi neden giydiğinin analizini burada bulmak mümkün; daha fazlasıyla beraber. Siyasetçilerin kıyafetlerinden sahne kostümlerine, birinin aksesuarından önümüzdeki sezonun habercisi işaretlere kadar moda ve popüler kültür adına insan ne ararsa burada buluyor.
Samimi olarak söylüyorum, Türk Basını’nda düzenli olarak takip ettiğim çok az sayıdaki köşeden biri.
Bütün bunları tekrar hatırlatmamın sebebi, Milliyet’teki o yazıların Melis Alphan tarafından “Moda Moda Dedikleri” adıyla kitaplaştırılması. Modern moda eleştirisinin ilk örneği Türkiye’de; zaten Türk Basını’nda onun gibi moda yazan başka yazar da yok.
Kitabın sayfaları arasında gezinirken birçok şeyi hatırladım, öğrendim ve markalar arasında kaybolmak çok hoşuma gitti.
Günümüzde büyük mağazalar, kimi markaların şubeleri artık birer mabet muamelesi görüyor. Paris Champs-Elyssee’deki Louis Vuitton mağazasının önüne kadife ip çekmişler, Japonları sırayla alıyorlardı. New York Soho’daki Prada’yı Hollandalı mimar Rem Koolhaas tasarlamış, mekanı boş bırakarak burayı adeta müzeleştirmişti.
New York’taki Barney’s ya da Saks Fifth’teki kimi parçalar birer sanat eseri adeta; fahiş fiyatları, tek adet üretilmiş olması onları ölümsüz kılıyor. Jeffrey’de Chanel’in erkek için ürettiği tek bir eşofman üstü görmüştüm; insan nasıl heyecanlanmaz?
Modayı okuyunca, öğrendikçe, bu gibi şeyler elbette heyecanlandırıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder