Pages

19 Haziran 2012 Salı

Yeni & Şimdi

Bahar Saçları: Kısa Modeller

Bahar Saçları: Kısa Modeller
Kısa saçın sade ve seksi görüntüsünü seviyor, ancak Victoria Beckham’ınki gibi olağanüstü elmacık kemikleri bende yok diyorsanız, bu baharın saç modeli trendleri sizi gerçekten heyecanlandıracak. Bu bahar omuz boylarında, kırpık kesimler moda ve uzun saçlar için de yepyeni model seçenekleri mevcut.
Zahmetsiz Saç Modelleri
Omuzlara dökülen, kırpık kesim, her yüz biçimine göre özel olarak tasarlanması gereken, uçları küt kesilmiş saç modelidir. Blake Lively gibi pek çok yıldızın tercih ettiği, dağınık bırakılmış saç modelinin daha kısa bir versiyonudur bu. Stilist Byron Williams, “Bu kesimi denemek istiyorsanız tek yapmanız gereken, saçınızdan beş ya da altı kat kesmek,” diyor. “Çoğu modele göre çekinmeden tercih edebileceğiniz bir kesim, çünkü istediğiniz takdirde uzatması kolay, dolayısıyla aylarınızı adamanıza gerek kalmadan hoş bir değişiklik yapabiliyorsunuz,” diye ekliyor.
Omuz boyunda bob tarzı kesim, hem yuvarlak kesime göre daha kullanışlıdır hem de uzun saça göre daha gösterişli. Drew Barrymore’un saçlarını tasarlayan Williams, “Uçun saçın modası hiçbir zaman geçmez,” diyor. “Ama yıldızlar, bu kesimi deniyorlar çünkü daha canlı ve zarif. Aynı anda hem daha derli toplu hem de daha şık görünüyor.”
Yüz Biçiminize Göre Saç Kesimi
  • Yuvarlak Yüz Yüz biçiminizi daha oval göstermek için yüzünüzü çevreleyecek uzun perçemleri tercih edin.
  • Küçük yüz Saçınızı yana ayırmak da kısa perçemlerle çene boyundan omuz boyuna katlar da yüzünüzü olduğundan büyük gösterir.
  • Tüm yüz şekilleri Bu modelin asimetrik versiyonları, küçük, yuvarlak ve oval olsun, tüm yüz şekillerine yakışır.
Saçınıza Tarz Vermek
Bohem bir tarz elde etmek istiyorsanız, o gün saçınızı yıkamayın, böylelikle saçınız daha hacimli görünür. Fındık büyüklüğünde parlatıcı serumu avucunuza alıp saçınıza sürün. Buklelerinizi elinizle dağıtarak düşük ayarlı bir fön makinesi ya da difüzörle saçınıza ısı verin. Saç uçlarınızı düzleştirmek için de geniş makaralı bir bukle maşası kullanın, dalgaların tek biçimli, kıvrımların da çok fazla olmamasına edin. Görüntünüzün fazla şık ya da tarz değil de özgün ve dağınık olması gerekiyor. Son olarak da saç spreyi sıkın.
Stilist Shai Amiel, gün içinde mükemmel bir görüntü yaratmak için saçınızı örmenizi öneriyor. Saçınızın arkasından rastgele bölümler alıp şeritlerle örün. “Saçlarınızın arasından omuzlarınıza dökülen ince şerit örgüler, gerçekten çok hoş görünür,” diyor. Yatmadan önce örgüleri saçınızda bırakıp sabah çözerseniz dalgalı bir stil elde edebilirsiniz.
Kırpık Bob Kesimini Taklit Edebilirsiniz
Saçlarınız uzun ve katlıysa ama yine de dağınık kırpık tarzı denemek istiyorsanız, saçınızın arka uçlarını bir araya getirip ensenizde içe doğru sarın, önerisinde bulunuyor Amiel. Sonra da saçınızı iğneli tokalarla tutturun. Saçınızı çevreleyecek biçimde ön taraftan, küt bir görüntü yaratmak için de arka taraftan rasgele katları ayırın. “Bu tarzı hem kısa süreli olarak kullanabilirsiniz hem de saçınızda değişiklik yapmış olursunuz,” diyor Williams. “Bu tarzın en iyi tarafı da budur.”


Yıpranmış Saçlardan Göz Kamaştıran SaçlaraYıpranmış Saçlardan Göz Kamaştıran Saçlara

Koyu renk saçı platin sarısına boyatmak ya da saç düzleştirici, saç maşası veya saç kurutma makinesini fazla kullanmak kısa sürede yanmış ve cansız saçlara sahip olmanıza neden olabilir. Profesyoneller nasıl saçınızı eski sağlığına kavuşturacağınızı ve yıpranmasını önleyebileceğinizi açıklıyor.
1. Saçınızı ayda bir kestirin.
Stilist Paul Ohana saçlarınızı eski sağlığına kavuşturmak için ayda bir kez uçlarından aldırmanızı öneriyor. “Saçın hasar gören bölgelerinden kurtulmak için 4-5 ay gerekebilir,” diyor, “fakat sonunda saçınızın boyunu veya modelini tamamen değiştirmeden iyileştiğini göreceksiniz.” Kesimler arasında saçınızın sağlığını korumak için saçınıza kaybettiği nemi kazandırarak yıpranmış saçlarınızı onaracak ve güçlendirecek (saç maskesi gibi) haftalık onarım bakımları yapın.
2. Saçınızın rengini açarken mantıklı davranın.
Renk açıcıları fazla kullanmamaya dikkat edin. Saçın rengini açmak için ağartıcı kullanılır ve bu çok uzun süre saçta kalır veya çok sık kullanılırsa saçınızı yakabilir, diyor renk uzmanı Kevin Josephson. Çözüm: Tüm saçınızın rengini açmak yerine yüzünüzün çevresindeki birkaç tutam saçı tercih edin. İşlemi iki ya da üç ayda bir tekrarlayın.
3. Saçınızı doğru fırçalayın.
Saça zarar veren en büyük etken (ve düzeltilmesi en kolay olan) saçı yanlış fırçalamaktır, diyor Ohana. Öncelikle, her zaman saç kremi kullanın ve durulamadan önce bir dakika saçınızda bekletin. Duştan sonra saçınızı havluyla kuruladıktan sonra saç kremi kullanmış olsanız da birkaç tutam saç hala düğümlenmiş kalabilir. “Yukarıdan aşağıya doğru fırçalarken bu düğümleri zorlarsınız ve saçlarınızın uçları kırılabilir,” diyor. Bunun yerine, yumuşak uçlu bir fırça kullanarak saçlarınızın uçlarını nazikçe fırçalayın ve her seferinde birkaç santim yukarı çıkarak saç diplerine kadar ilerleyin.
4. Isı veren aletleri dikkatli kullanın.
Saçınıza ısıyla şekil vereceğiniz zaman önce klipslerle saçı tutamlara ayırın. Her seferinde sadece bir bölgeye odaklanın ve onunla işiniz bittiğinde diğerine geçin. “Aynı bölgeye tekrar işlem yapmayın,” diyor Josephson. Ekstra parlaklık için saç şekillendirme kremi uygulamıyorsunuz, sadece saçınızı daha fazla ısıya maruz bırakıyorsunuz. Saçınızın kırılgan olan üst kısmını sona bırakın. Alt kısımları kuruturken kendi kendine kuruyacaktır.
Saç düzleştirici veya saç maşası kullanırken, aynı bölgeye tekrar işlem yapmamak için her seferinde saçın 3 veya 5 cm'lik bölümüyle çalışın. Saç düzleştiriciyi buklelerinizin üzerinde hareket ettirin ve saç maşasını saçınızda sadece birkaç saniye tutun. Saçın dış katmanına zarar vermemesi için aletlerin orta derecede ısıya ayarlı olduğundan emin olun. Herhangi bir ısı veren alet kullanırken saçınızı korumak için koruyucu spreyle ıslatmayı unutmayın.

Son 6 Ayda Saçlarla İlgili Öğrendiğim En İşe Yarar 4 İpucu Son 6 Ayda Saçlarla İlgili Öğrendiğim En İşe Yarar 4 İpucu


Geçenlerde bir fotoğraf çekimi sırasında fotoğrafçı saçımın “sönmüş bir balon gibi” olduğunu söyledi. Bu bir iltifat mıydı? Sanırım değildi. Saçım uzun, koyu renkli ve olabileceği kadar düzdür. Hacmi ise, bulunması zor olduğundan benim için altın değerinde. Bu nedenle, karşılaştığım her deneyimli saç stilistinden fikir alırım. Aşağıda bu yıl öğrendiğim en işe yarar önerileri bulacaksınız.
1. Hareketli bir saç modeli kullanın. Saç diplerini kaldıran ürünler genellikle göz ardı edilen fakat inanılmaz saç ürünleridir ve mutlaka sahip olunması gerekir. Sprey veya köpük şeklinde olabilir (ben sprey olanları seviyorum). Islak saça bir miktar sprey sıkın. Özellikle başınızın üst kısmına ve saç diplerine sıkmaya dikkat edin. Telli fırça veya yuvarlak fırça kullanarak her zamanki gibi kurutun.
2. Düşüncenizi söyleyin! Yeni bir saç kesimi bulacağınız zaman stilistinizi karar verme mekanizması değil, faydalanabileceğiniz bir kaynak olarak kullanın. İstediğinizi söylemekten çekinmeyin. Örneğin, “kat istemiyorum” gibi tercihlerinizi belirtin.
3. Ateşli salaş. Bu günlerde en çok istenen model yataktan yeni kalkmış görüntüsü veren saçlar. Sadece parmaklarınızı kullanarak saçlarınızı kurutun ve saçlarınıza 'dağınık', karışık bir görüntü verin. Kabarmasını önlemek için düşük ısıda saç düzleştirici kullanın, saç tutamlarını tamamen düzleştirmeyin.
4. İyi beslenin. Sağlıklı beslenmenin faydası sadece bedeninize değildir, aynı zamanda saçınıza da olumlu etkisi vardır. Yeterli yeşil, yapraklı sebzeler, meyve, tam tahıl, yağsız protein ve faydalı yağlardan oluşan dengeli bir beslenme programı takip edin ve mükemmel görünen, sağlıklı saçlara sahip olun!

Göz Alıcı ve Parlak Saçlı Kadınların 5 Alışkanlığı

Göz Alıcı ve Parlak Saçlı Kadınların 5 Alışkanlığı
Işıl ışıl parlayan saçları olan bir kadını görüp de kıskandığınız oldu mu? Çoğumuzun böyle bir deneyimi olmuştur. Eğer öyleyse, o ışık saçan buklelere bakıp iç geçirmekten daha iyi bir önerimiz var size. Göz alıcı saçları olan kadınların sırlarını öğrenin ve kendi buklelerinizin de ışıl ışıl parıldamasını sağlayın.
1. Saçları parıldayan kadınlar, saçlarına sert davranmazlar. İpeksi bir parlaklığa sahip olmak istiyorsanız, saçınız ipektenmiş gibi davranın. Islak saçınızı açmak için, yalnızca geniş dişli tarakları kullanın. Banyodan çıktığınızda, saçınızdaki nemi havluyla –sertçe ovalamadan- alın. Saçınızın yıpranmasını önlemek için, çok sık taramayın. “Saçınıza stil vermek ya da düzeltmek için gerekli olan minimum düzeyde fırçalayın,” diyor Pantene’in saç ve saç derisi sağlığı araştırmacılarından Jeni Thomas. Dikişsiz ve sert kıllı fırçaları tercih edin. “Sert kıllı fırçalar, yüzeyi sert olan fırçaların verdiği zararı saçlarınıza vermeyecektir,” diye ekliyor.
2 Saçları parıldayan kadınlar, elektrikli cihazları kullanırken özen gösterirler. Fön makineleri ile saç ve bukle maşalarındaki yüksek ısı düzeylerinin saçınıza vereceği zararı, saçınızı havluyla kuruttuktan sonra ısıya karşı koruyucu bir ürünle önleyebilirsiniz. Fön makinenize mutlaka bir başlık takın. “Fön makinelerindeki bobinlerin ısı düzeyi o denli yüksektir ki, makineyi saçınıza değdirdiğinizde saçınızı yakabilirsiniz,” diyor kuaför salonu sahibi ve sanat yönetmeni olan Giovanni Mele. “Başlık olmadan, ısıyı ve havayı her tarafa yayarsınız ve bu da saçınızın ipeksi ve parlak değil, kabarık olmasına yol açabilir.” Isıyla çalışan cihazlarınızı on seneden uzun bir süredir kullanıyorsanız, yenilerini satın alın. Yeni teknoloji ürünleri, örneğin seramik saç maşaları, saçınıza şekil vermek için ihtiyaç duyduğunuz zamanı kısaltmakla kalmıyor, aynı zamanda saçınızın elektriklenip matlaşmasını da engelliyor.
3. Saçları parıldayan kadınlar, buklelerinin nemini korumayı ihmal etmiyorlar.  Işık, saçın düz ve yansıtıcı yüzeyine yansıdığı zaman parlaklık oluşur, bunun anlamı da saçınızın parlak olması için kâğıttansa buza benzemesi gerektiğidir. Nemlendirici özelliği olan şampuanlar, saçınızdaki kir ve ürün artıklarını – bunlar, saçınızın matlaşıp incelmesine yol açar - saçınıza zarar vermeden temizler ve tüy hafifliğindeki yağ ve proteinlerle saçınıza parlaklık kazandırır. Dimetikon ve aloe vera gibi maddeleri ihtiva eden şampuanları tercih edin; bu maddeler saç kütiküllerini yumuşatarak saç gövdesini nemle besler.
4. Saçları parıldayan kadınlar, saç kremi kullanmayı ihmal etmezler. Saçınızı her gün şampuanlamanıza gerek yok, ama banyo yaparken buklelerinizi ıslattıktan sonra uçlara nemlendirici uygulamak, saç tellerinizin yumuşak ve düz olması için elzemdir. Haftada bir ya da iki kez saçınıza nemlendirici maske uygulayın, sonra da duş bonenizi takıp iki ya da üç dakika bekleyin. “Başınızın sıcak kalması, saç kremindeki bileşenlerin saç gövdesine nüfuz etmesini sağlar,” diyor stilist Steve Lococo. “Kuaför salonlarında saç bakımı yaparken kurutucu altında birkaç dakika beklemenizin sebebi budur.”
5. Saçları parıldayan kadınlar, ekstra parlaklık veren şekillendirici ürünleri tercih ederler. Parlaklık verici ürünler olsun, elektriklenmeyi önleyen kremler, besleyici yağ ya da hacim veren köpükler olsun, kullandığınız şekillendirici ürünün parlaklık arttırıcı bir versiyonunu bulabilirsiniz. Ürünü saç diplerine sürmemeye özen gösterin ve küçük bir parçayı alarak saçınıza sürün. Şekillendirici ürünü doğrudan saçınıza uygulamak yerine, bir parçayı avuç içinize yayın ve saç katmanlarınıza nazikçe uygulayın.

18 Haziran 2012 Pazartesi


Saç Stüdyosu

Saç Maşasıyla Yapabileceğiniz En İyi On Saç Modeli

Saç Maşasıyla Yapabileceğiniz En İyi On Saç Modeli
Beyonce’un iri dalgalarıyla yıldızların kırmızı halıda göz kamaştıran kıvrımlarının ortak sırrı nedir? Saç maşası. Kuaförlere eğitmenlik yapan Mezei Jefferson, “Saç maşasıyla saçınızın şeklini de kişiliğini de dakikalar içerisinde değiştirmeniz mümkün,” diyor. “Saç maşası saça hacim verdiğinden ince telli saçların daha dolgun görünmesini de sağlar.”
Farklı boyut ve sıklıkta dalga yaratan çeşitli saç maşaları piyasada mevcut. İşte sizin için doğru saç maşasını bulmanın yolları.
Spiral Dalgalar
Bu tür saç maşalarında daha fazla klip vardır. Saçınızın telefon kordonu gibi kıvır kıvır olmasını istiyorsanız saçınızı spirale dolayın. Kanallar ne kadar birbirine yakınsa dalgalar da o denli sık olur. Saç köklerinize hacim vermek ve dalgaların şeritler halinde omuzlarınıza dökülmesini istiyorsanız, konik uçlu bir spiral maşayı tercih edin.
İpucu:
  • Saçlı derinize doğru tutamlar alıp küçük ve canlı bukleler yaratın.
  • Dalga verdiğiniz tutamı saçlı derinize bir toka yardımıyla tutturun, ki diğer tutamlara şekil verirken bozulmadan kalsın.
Gevşek Dalgalar
Bu büyüleyici retro tarzı modeli yaratmak için, en az 2,5 santim çapında klipli bir saç maşasına ihtiyacınız var. Saçınız ne kadar uzunsa, o kadar geniş çaplı bir maşayı tercih etmelisiniz: Saçınız orta uzunluktaysa 3 ila 4,5 santim, omuz boyunda ya da daha uzunsa da 5 santim uzunluğunda bir maşayı tercih edin. Klipli saç maşaları, yeni başlayanlar için mükemmel, çünkü klip çalışırken maşayı sıkıca tutmanıza izin veriyor.
İpucu:
  • Saç gövdesinin ortasından şekil vermeye başlayın. Saçınızı saçlı derinize doğru sarın. Sonra da klibi açıp saç uçlarınıza uygulayın.
  • Saçınızı korumak istiyorsanız, maşayı mümkün olan en düşük ısı düzeyinde kullanın. Başlangıç olarak 150 dereceye ayarlayın. Eğer yeterli gelmezse, her seferinde 12,5 derece yükseltip ısıyı kademeli olarak arttırın.
Dalgalar
  • İkili ya da üçlü makaralı maşalar, kışın özlemini duyduğunuz plaj saçı tarzını yaratmanıza imkân verir. Dağınık dalgalar istiyorsanız ihtiyacınız olan alet bu.
İpucu:
  • Otantik bir plaj saçı tarzına ulaşmak istiyorsanız, saçınızı şampuanlamak yerine, bir gün önce yıkanmış saçlarla işe başlayın.
  • Şekil vermeden önce saçınıza sprey sıkın. Sonra da saçınızı yatay bölümlere ayırıp saçlı derinizden 2,5 santim öncesine kadar sarın.
Her Tür Dalga İçin İpucu:
  • Saç maşası kullanmadan önce ısı koruyucu uygulayın.
  • Saç maşanızı temiz tutun. Biriken toz ve ürün artıklarını temizlemek için, maşayı sıcakken düz ve kuru bir kumaşla silin.
  • Saç maşasını kullanmadan önce saçınızın tamamen kuru olmasına dikkat edin. Aksi takdirde dalgalarınız esnek olur ve bir iki saat içerisinde dalga özelliğini yitirebilir.
  • Her zaman küçük saç tutamları üzerinde çalışın ve tutamı saç maşasında 10 saniye boyunca tutup sonra bırakın.
  • Her saç tutamına az miktarda saç spreyi sıkın.

Hollywood Makyaj Uzmanlarından En İyi 5 Makyaj Sırrı

Hollywood Makyaj Uzmanlarından En İyi 5 Makyaj Sırrı
Jennifer Lopez, Kim Kardashian ve Blake Lively gibi yıldızların tanrı vergisi bir güzelliğe sahip oldukları kesin. Fakat sakın yanılmayın; bu ünlüler yataktan fırladıkları gibi kırmızı halıya çıkmıyorlar. Güzellik ekipleri, sahip oldukları güzelliği sergilemelerine ve daha az mükemmel olan yönlerini gizlemelerine yardımcı oluyor. En iyi makyaj uzmanlarına güzelliğinizi ortaya çıkaracak sırları sorduk.
1. Gözlerinize aşağıdan yukarı değil, içten dışa doğru makyaj yapın.
Makyaj uzmanları uzun zaman önce göz kapağına, kıvrıma ve kaş kemiği altına farklı renklerde göz farı uygulamaktan vazgeçti. Saç ve makyaj uzmanı Sharona Rahimian, daha modern bir görünüm için rengin (dikey değil) yatay olarak, yavaşça koyulaşacak şekilde uygulanması gerektiğini söylüyor. Yaz gecelerinde taze bir görünüm için: gözünüzün iç kenarına altın rengi, göz kapağına pembe far ve gözün dış tarafına doğru, köşesini biraz geçecek şekilde daha koyu renkte (yeşil, mor veya bronz) bir far sürün.
2. Allığı doğru sürün. “Mükemmel allık uygulaması, allığın doğru yerde kullanılmasına bağlıdır,” diyor makyaj uzmanı Raychel Wade. “İdeal olarak, doğrudan elmacık kemiklerinizi renklendirmek istersiniz. Bu alanı bulmanın en güvenli yolu, fırçayı göz bebeğinizin hemen altına denk getirip burun ucu hizasından dışa doğru sürmek, aşağı ve yukarı 1-2 santim yaymaktır.”
3. Kapatıcıyla cesur dudaklar yaratın. Hollywood makyaj uzmanı Brett Freedman, Katharine McPhee, Lucy Liu ve Patricia Heaton gibi yıldızlarda kırmızı, mor veya bordo renklerde ruj kullanacağı zaman, ruj ve dudak kalemini sürmeden önce dudak çizgileri üzerine açık renk kapatıcı uyguluyor. “Bu gerçekten düz çizgilere sahip dudaklar ve olgun bir görüntü yaratır.” diyor. Yemekten sonra, dudaklarınızı kâğıt peçeteyle hafifçe silin ve tekrar kapatıcı, dudak kalemi ve ruj sürün.
4. Seksi bakışlara sahip olmak için takma kirpik kullanın. Rimel, kirpiklerinizi uzun ve dolgun göstermede oldukça başarılıdır. Fakat o etkileyici kırmızı halı kirpiklerine sahip olmak için biraz daha fazlası gerekiyor. Emmy adaylığı bulunan makyaj uzmanı Kerry Herta, “Gözleri takma kirpikler kadar belirginleştiren, etkileyici ve yoğun hale getiren başka hiçbir şey yoktur,” diyor. Takma kirpikleri düzgün takmak biraz alıştırma gerektirir; kirpik bandının gözünüzün boyuna uymasına dikkat edin ve çok az yapıştırıcı kullanın. Takma kirpiklerin gerçek kirpiklerinizle kaynaşması için kirpik diplerinize incecik sıvı eyeliner çekin ve son olarak rimel sürün.
5. Parlayın ama fazla değil. Etkileyici ve göz kamaştırıcı bir görünüm için, yaldız ve sim yerine hafif bir ışıltı tercih edin. Elmacık kemiklerinizin ve burun köprüsünün üzerine, kaş kemiğinizin hemen altına altın rengi, pembe veya şampanya rengi aydınlatıcı krem ya da pudra sürün. Göz altı morluklarınız varsa, gözlerinizin orta kısmının altına da biraz aydınlatıcı sürebilirsiniz.
Vücudunuzu ihmal etmeyin. “Cildinizin açıkta kalan her yerinde az miktarda ışıltı olmalı,” diyor Freedman. Buna omuzlar, kollar, dekolte bölgeleri ve köprücük kemiği dahil. "Ayrıca, ışıltılı bir vücut losyonu ışığı dağıtarak cilt çukurları gibi kusurları gizleyecek ve vücudunuzun her bölgesini daha da mükemmel gösterecektir,” diyor. Küçük bir tüyo: Bacaklarınızın daha uzun ve ince görünmesi için bacaklarınızın ön kısmına, kaval kemiği boyunca açık renk aydınlatıcı sürün.

Mükemmel bir Gardırop İçin Alışveriş StratejileriMükemmel bir Gardırop İçin Alışveriş Stratejileri

Niteliği niceliğe tercih edip aynı kıyafetin farklı versiyonlarını satın almaktan vazgeçmenin tam zamanı. Alışveriş için ayırdığınız parayla mümkün olan en şık hale ulaşmak için aşağıdaki beş basit adımı izleyin. Bir daha asla “Gardırobum, ağzına kadar dolu ama benim giyecek hiçbir şeyim yok!” diye hayıflanmayacaksınız.
Strateji No. 1: Gardırobunuzdaki Kıyafetlerin Listesini Çıkartın
Moda stilisti Mar Yvette, “Gardırobunuzdaki kıyafetlerin listesini çıkartmak, koleksiyonunuza neyi eklemeniz gerektiğini anlamanıza yardımcı olacaktır,” diyor. Birkaç saatinizi bir süredir giymediğiniz kıyafetleri denemeye ayırın. Üzerinizde nasıl durduklarına ve bu kıyafetler üstünüzdeyken nasıl hissettiğinize dikkat edin ve gardırobunuzda onlara uyan kıyafetler olup olmadığına bakın. Yeni kombinasyonlara açık olun. On sene önce almış olduğunuz bir hırka, şimdi dar kesimli, midi elbisenize pekâlâ uyabilir. “Gardırobunuzda ne olduğunu tam olarak bilmeden alışverişe çıkmak, aç karnına markete gitmek gibidir,” diyor Yvette. “İhtiyacınız olmayan şeylere avuç dolusu para harcayarak çıkarsınız mağazadan.”

Strateji No. 2: Alışveriş Yaparken Az Ama Öz İlkesine Göre Davranın

Bu ilke alışveriş şevkinizi kırar, diyor Yvette, fakat az ama öz en iyisidir. Hedefiniz, uzun süre giyebileceğiniz kıyafetlerle dolu bir gardırop kurmak olmalı. Kısa sürede yıpranabilecek ya da modası geçebilecek olanlardansa az sayıda ama kaliteli (bu yüzden de daha pahalı) giysiler alırsanız uzun vadede tasarruf yapmış olursunuz. Elbette ucuz kıyafetler de satın alabilirsiniz ama gardırobunuzdaki kıyafetlerin büyük çoğunluğunu zamanla yıpranmayacak kaşmir, pamuk ve yün gibi malzemelerden yapılmış parçalar oluşturmalı. Bir senedir giymediğiniz kıyafetlerin arasında atılacak olanları seçmek için 1 nolu stratejiyi uygulayın. Eğer bedeninize uymuyorsa ve daraltılıp genişletilmesi de mümkün değilse bir hayır kurumuna bağışlayarak onlara veda edin.

Strateji No. 3: Günlük Kıyafetlerden Başlayın

Klasik, rahat ya da modayı takip eden bir tarzınız da olsa, her gün giyebileceğiniz şu kıyafetler fonksiyonel bir gardırobun yapıtaşlarıdır:
  • Siyah pantolonlar: Günlük kıyafetlerin en önemlisidir.
  • Koyu renk blucinler: Uzun kesimli olanları tercih edin.
  • Yakası düğmeli beyaz tişörtler: Tasarımcı Carolina Herrera’nın vazgeçemediği tercihi.
  • Dar, kolsuz, midi elbise: Aynı anda hem seksi hem de şık ve zarif.
  • Hırka: Dar, kolsuz, midi elbisenizle ya da blucin veya siyah pantolonunuzla giyebilirsiniz.
  • İki parça elbise: Eteği de ceketi de yukarıdakilerin hepsiyle birlikte kullanabilirsiniz.
Strateji No. 4: İkili İşlevi Olan Kıyafetleri Seçin
Meşgul kadınlar için giymesi kolay kıyafetler tasarlayan Carilyn Vaile, farklı şekillerde giyebileceğiniz kıyafetler satın almanızı öneriyor. Mağaza raflarındaki kıyafetlere bakarken kendinize sormanız gereken sorular neler mi? Bu tunik aynı zamanda mini elbise olarak da giyilebilir mi? Bu uzun cekete kemer takıp elbise yerine kullanabilir miyim? “Eğer bir kıyafet kolaylıkla başka bir giysiye dönüştürülebiliyorsa ilgimi çekiyor,” diyor Vaile. “Yalnızca gardırobumda daha uzun süre kalacağı değil, aynı zamanda daha sık da giyebileceğim için.”
Strateji No. 5: Ucuzluktaki Kıyafetleri Satın Alırken Dikkat Edin
Hiç şüphesiz, gardırobunuzdaki fazlalıkların bazılarında hâlâ fiyat etiketi duruyordur, ne de olsa o kadar ucuz bir kıyafeti bulunca kaçırmak istememişsinizdir. Ama onu sırf yüzde doksan oranında ucuzladığı için alıp da hiç giymediyseniz kâr yapmış sayılmazsınız. Kıyafet almadan önce kendinize bazı sorular sormalısınız: Bu kıyafeti – bu renk, beden ve tarz - ucuzlamasaydı yine de ister miydim? Eğer yanıtınız hayırsa, o zaman o kıyafeti almayın.

Uyurken Güzelleşin


Filmlerde, kadın kahraman daima gençleşmiş ve güzelleşmiş olarak uyanır. Yanında bir makyöz ordusu olduğundan şüphemiz yok, ama film yıldızı olmayan bizlerin de bir güzellik silahı var: uyku!
Öyle görünüyor ki, güzellik uykusu diye bir şey gerçekten var. Araştırmacı dermatolog Dr. Vermén M. Verallo-Rowell, “Uyku, bedensel işlevlerin geri kazanılması için vücudun bir dizi REM (hızlı göz hareketleri evresi) ve REM dışı evreden geçmesini sağlar,” diyor. Dahası, biyolojik ritimlerin vücudu nasıl etkilediğine dair yeni ortaya çıkan bir araştırma dalı olan kronobiyoloji bilimi, geceleri cilt yapısında bazı küçük farklılıklar meydana geldiğini ortaya koyuyor. Geceleri cilt daha geçirgen hale geliyor, serbest radikallere, kirlenmeye ve ışığın vereceği hasara karşı daha savunmasız oluyor ve yağ üretimi azalıyor. Bu farklılıklar ise aktif içeriklerin gece 2’de gündüz 2’ye oranla daha kolay emilimini sağlıyor.
İşte size hünerini geceyle birlikte gösteren işlem ve ürünlere dair bir kılavuz.


Saç Kremleri
“Yoğun bakım kremi” ya da “onarıcı maske” de denen bu saç ürünleri, saçta dakikalar değil de saatlerce bekletildiğinde saç gövdesinin derinlerine nüfuz edebiliyor. Yatmadan önce, saç maskesini uçlara ve buklelerinizin ortasına masaj yaparak sürdükten sonra saçınızı tarayın. Sabahları da durulayıp şekil verin.
Yoğun Nemlendiriciler
Cildin çabuk emdiği, güneşten koruma özelliği de olan hafif nemlendiriciler, cildinizi gün içinde korumak ve makyajınız için pürüzsüz bir yüzey oluşturmak için mükemmeldir. Geceleri ise yağlı görünmekle birlikte onarıcı nem içeriği sunan, daha yoğun, ağır ve yumuşatıcı nemlendiricilere gereksinim duyarsınız. Cildinize derinden nüfuz eden bu nem takviyesinin etkisini ertesi gün boyunca da hissedersiniz.
Retinoidler
Dermatologlar, hastalarına reçeteli ya da reçetesiz yoğun retinoid (tretinoin, tazaroten, adapalen) içerikli kremleri yalnızca geceleri kullanmalarını öneriyorlar, çünkü A vitamini içeren bu kremler, ışıkta bozulabiliyor ve cildi güneş ışığının zararlarına karşı daha hassas hale getirebiliyor. Kozmetik dermatolog Dr. D’Anne Kleinsmith, “Retinoidler, dermatologların ölü hücreleri atmak, siyah noktaları yok etmek, kolajen üretimini desteklemek ve gözenekleri temizlemek için önerdikleri temel malzeme haline geldi,” diyor.
Tedavi Etkili Ürünler
Dermatolog Dr. Patricia Farris, çoğu tedavi ürününün kozmetik ve güneş kremi kullanılmadığında daha etkili olduğunu söylüyor. Dahası, ölü deri hücrelerini atan salisilik asit gibi içeriklerle peptidler de – yaşlanma etkilerini azaltmaya yardımcı kolajen üretimini destekleyen küçük proteinler –geceleri daha etkilidir, çünkü geceleri ürünün etkisini ortadan kaldıracak çevresel etmenlerle - kirlenme, terleme ya da güneşin verdiği zararlar -.karşılaşılmaz. Cilde giden kan akışının artması ve geceleri oluşan su kaybı da bu maddelerin cilt katmanlarına daha iyi nüfuz etmesini sağlayabilir.
Çatlak Giderici Kremler
El ya da ayaklardaki çatlakları gideren ürünlerden en iyi sonuç yatmadan önce uygulandığında alınır. Bu ürünlerin çoğu, cildin en üst tabakasına nüfuz ederek ölü derinin atılmasını sağlayan alfa hidroksi asitler (laktik, glikolik ve sitrik asitler) içerir. Dermatoloji profesörü Dr. C. Ralph Daniel’in önerdiği şu yumuşatma işlemini de deneyebilirsiniz: El ve ayaklarınızı oda sıcaklığındaki suda beş dakika boyunca bekletin. Daha sonra da karite yağı ya da vazelin gibi ekstra yoğun bir nemlendiriciyi uygulayın. Uyurken cildinize en iyi şekilde nüfuz etmesi için de pamuklu eldiven ya da çorap giyin.
Ter Önleyiciler
Bazı ekstra güçlü ter önleyiciler, özellikle gece kullanımı için tasarlanmıştır, ama normal ter önleyiciler de gece koşullarında gündüze göre daha etkili olabilir. “Aşırı terleme sorunu olanların yatmadan önce ter önleyici kullanmalarını tavsiye edebilirim,” diyor Kleinsmith . “Terlemiyorken ter bezlerini daha kolay bloke edebilir ve ter önleyicinin daha etkili olmasını sağlayabilirsiniz.”

Saçlarımız Yazın da Parlasın!

 Havaların iyice ısınmaya başladığı şu günlerde artık plaj ve havuzların yolunu tutabiliriz. Fakat saçlarımızı güneşin zararlı ışınlarından, klorlu ve tuzlu suyun yıpratıcı etkilerinden korumaya dikkat etmeliyiz. Endişelenmeyin, birkaç küçük önlemle saçlarımızın sağlığını koruyabiliriz.
Önce Nem!
Kışın olduğu gibi yazın da saçlarımızın nem ihtiyacını karşılamamız gerekir. Güneş, saçımızdaki keratini azalttığı için uygun nemlendiricileri kullanıp, protein ve keratin içerikli haftalık bakım kürlerimize devam etmemiz çok önemlidir. Güneşe çıkmadan önce de güneş korumalı (SPF) ürünler kullanmalıyız. Kullandığımız şekillendiriciler ve saç spreylerine dikkat edip, içeriğinde alkol olanlardan uzak durmalıyız. Alkol, özellikle güneşin altında saçımızın daha da kurumasına yol açar. Yine her hafta kullanacağımız bakım yağlarıyla da saçımızın nem dengesini yerine getirebiliriz.
Şapka mı, Bandana mı?
Güneşin altında uzun saatler geçireceğimiz zaman saçımızı korumanın en iyi yolu bir şapka veya bandana tercih ederek, saçımızın güneşe maruz kalmasını engellemektir. Uzun saçlılar, özellikle geniş kenarlı bir şapka tercih ederek hem saçlarını, hem de ciltlerini güneşten koruyabilirler. Şapka kullanmaktan hoşlanmıyorsanız, topuz yaparak da saçlarınızın daha az zarar görmesini sağlayabilirsiniz. Kısa saçlıların favorisi ise bandanalar olacak. Dilerseniz taşlı, zarif bir bandanayla seksi görünümünüzü koruyabilir, ya da rengârenk bir bandanayla yazın renklerini üzerinizde taşıyabilirsiniz. Uzun saçlılar da bandana ve topuz ikilisiyle saçlarının mükemmel parlaklığını koruyabilirler. Denize ve havuza girerken klor ve tuzlu sudan korunmak için de, giderek moda haline gelen birbirinden şık boneler kullanabilirsiniz.


Giyinme Odası

Bu Kış Modayla Özgürleşin!

Yeni sezonda tasarımcılar içimizdeki hayalperest kadını kışkırtıyor. Farklı stillerle bambaşka yönlerinizi keşfetmeye hazırlanın.
Mevsim-siz!
O uçuşkan elbiseleri giymek için yazı beklemenize gerek yok. 5. İstanbul Fashion Week kapsamındaki Rana-Berna Canok, Gamze Saraçoğlu, Özgür Masur defilelerinde de göze çarpan uzun elbiseleri, omuzlarınıza atacağınız bir kürk veya boleroyla tamamlayabilirsiniz. Gucci, Cavalli gibi moda devleri, uzun elbiselerle kombinledikleri yapay kürklerle gündemde.
Bohem ve Rahat
Şanslıyız: Örgü ve patchwork bu kış revaçta. Böylece gri kış günlerini renklendirecek rahat kazaklarımızı dilediğimizce giyebiliriz. Nina Ricci ve Marras koleksiyonlarındaki gibi, örgü kazak ve hırkalarınızı elbise ve eteklerle, kemerlerle kullanabilirsiniz. Bu tarzı ipekli mantolar, desenli ceketlerle veya Hermes, Dior, Chloé koleksiyonlarındaki uzun pelerin ve pançolarla tamamlayabilirsiniz. IFW’deki İpek Arnas koleksiyonu, örgünün önümüzdeki yaz da hâkim trendlerden olacağını müjdeledi.
Neon Parlaklık
IFW’de Özlem Kaya ve Atıl Kutoğlu defilelerinde göze çarpan neon renkler, bu sezonu fethetmiş durumda. Bluemarine, Miu Miu gibi markalar, neon renkleri en çok mod tarzı elbiselerde, ceketlerde kullandı. Neon kıyafetlerinizi, kışa damgasını vuracak şeker renklerindeki paltolarla kombinleyebilirsiniz. Twiggy makyajını da unutmayın!
Desenlenin
1950 ve 1960’ların çılgın desenleri, geometrik baskılar, kroşe ve ekose, büyüsünü bu sezon da kaybetmiyor. Marni, Christopher Kane, Moschino gibi markalar, sezonun bu asi ve yaratıcı trendine yön verenlerden. Egzotik çiçek desenleriyle romantik, yılan derisi baskılarla da dişi bir stil elde edebilirsiniz.
Feminen ve Maskülen
Parlak ceketler, pullu, dantel, transparan elbiseler… Chanel, Dolce&Gabbana, Armani, Marc Jacobs koleksiyonlarında ve IFW’deki Özgür Masur defilesinde karşımıza çıkan dişi silüetler büyüleyici. Yılan derisi çantalar ve stilettolar, bu stilin tamamlayıcıları. Öte yandan, tasarımcılar bizi maskülen yanımızı vurgulamaya çağırıyor. Koleksiyonlarda büyük, bol ceketler, oval silüetler göze çarpıyor. Balıkçı yakalar, salaş pantolonlar, loafer’larla bu maskülen havayı yaratabilirsiniz.
Şapkalar, sezonun olmazsa olmazlarından. 1950’lerin kocaman şapkaları veya flapper tarzı dantelli şapkalarla feminenliğinizi vurgulayabilir, kalpaklar ve asker kepleriyle maskülenliğinizi kucaklayabilirsiniz.
Daima “In”: Siyah ve Beyaz
Valli, Lanvin ve elbette ki Chanel tasarımlarında, bu ikili bizi muhteşem bir uzlaşı içinde selamlıyor. Siyah ve beyaz, klasik tarzı benimseyen kadınlar için de güvenli bir liman. IFW’de Nejla Güvenç, Simay Bülbül gibi tasarımcılarda sıklıkla gördüğümüz, uzun, siyah elbise ve tulumlar, kalem etekler revaçta. Bu tarz size yakınsa, kürk etoller ve eldivenlerle görkemli Hollywood şıklığını yakalayabilirsiniz.
Siyah dendiğinde aklımıza bir de o kışkırtıcı gotik stiller gelir. Bu kış kalıplarınızın dışına çıkmak istiyorsanız, Viktoryen, yüksek yakalı üstler, siyah dantelli, tafta etekler, bağcıklı, deri çizmelere bir göz atın. Armani ve Alexander McQueen koleksiyonlarında göze çarpan korse kemerler ise bu tarzın tamamlayıcısı.
Kimbilir, belki moda seçimlerimizde biraz kışkırtıcı olmanın vakti gelmiştir.




The new Spring/Summer 2012 Woman Collection from Maliparmi is called "Weaves": mixtures, matches, weaves are the main themes of the elegant and refined fashion collection signed by Maliparmi for the new sunny season. It defines a world which is rich in magical suggestions joining the past and the present, modern technologies and craftsmanship, suitable for everyday life.

Everything is blended in amazing clothes and the tradition of craftsmanship, arts and crafts on the one hand and modern pragmatics, made of "light" technology and a great desire for simplicity on the other.

Five lines compose the new Maliparmi collection:

Intre-Spring: Its leitmotiv is the new stamp "technoties". It has got a revising on computer of an image of several different ties, weaved each other up to create a new abstract pattern.

Intre-Summer: It shows a print called "Sassi Ischitani" and tells a story about sunny beaches during a Mediterranean afternoon: old tiles smoothed by the sea found at Ischia, has been associated in chromatic families and they have been photographed. These images have been redefined in a graphic way and changed in a cotton print. This is the Summer Maliparmi theme.

Intre-Elegance: Formal dresses and accessories for which the trompe l'oeil (French for deceive the eye), so typical in Maliparmi fashion, finds a new way of being.

Intre-Sea: Beach bags, bijoux, bathing suits very colored in special and original mixtures of prints and embroideries.

Scarves and neighborhood: cotton scarves and beach robes become tops and clothing: an informal and unique way to change one of the most classical Maliparmi accessories.
















The past and the present interweave each other to get a better future, the intuitive technology simplify the day-to-day blended with the values of the craftsmanship typical of Maliparmi brand generate a new idea of its collection. The blend between the tradition and the technology is all along at the bottom of Maliparmi strategy. Now more than ever the wise balance between past and present allow to give value to the daily work overall when it has been shared with a highly motivated and united team.

Laser cut fabrics and textiles, printing digitally on clothes and fabrics, patchwork leathers and sartorial seams show the levity and the technology of the brand. The simplicity is in the use of the white color, of the linear embroidery, in the clean cuts or in the use of the men's suits over women's wears. The testing comes back in the under glass concept: a resin coat or a gum casting that cover the fabric prints making them embroidery elements and fundamental parts of the bags.

The theme of "Weaves" (Intrecci in Italian) between past and present gives life to a collection from which emerges not only the will to test, but also the enhancement of the manual labor. The simplicity as common denominator and the weaves always and anyway: in the virtual prints, in the bags and in the shoes with laser waves, in the embroidered sandals, in the bijoux created by Maliparmi: this is an important, fascinating artisan sign that we find everywhere in the Spring/Summer Collection 2012 from Maliparmi, showed in the web pages of its shop online http://shop.maliparmi.it/.


Tasarımcıların Yeni Sezon Yorumları

tasarimcilarin-yeni-sezon-yorumlariben favori tasarımları hangisi? İlkbahar Yaz sezonunun şıklığını daha yakından takip etmek istiyorsanız doğru yerdesiniz…
1.Dolce & Gabbana
tasarm1
Stefano Gabbana ve Domenico Gabbana’nın el ele vererek beraber hazırladıkları yeni sezon parçaları arasında en sevdikleri bu korseli ve taşlı elbise… Her ne kadar Coco Chanel korseyi kadınları egemenliği altına alıp, onları kısıtlayan bir parça olarak görse de ikili korsenin Dolce& Gabbana’nın tarzının altını çizen sembolleri arasında görüyor.
tasarm2
Yeni sezondaki Dolce Gabbana kıyafetleri arasında korse zaten oldukça sık kullanılan bir detay… Bu elbisede tıpkı diğerleri gibi korseli bir elbise olmaktan çok daha fazlasını taşıyor. Hatta adeta bir mücevheri anımsatıyor insana. Taşların el işçiliği ile elbisenin üzerine özenle işlenmesi de hazırlanması sırasında markanın zanaate gösterdiği önemi gösteriyor.
tasarm4
Sophia Loren
İkili yeni sezonu, kendi genlerinde yani kendi tarzları ile özdeşleşen tutkuya sadık kalarak hazırladıklarını söylüyor. Tabi ki sezonun ilham kaynağı da sahip oldukları neşeden geliyor. Hatta defilelerinin dekorunda kullandıkları elbiselerin üzerindeki desenlerde dâhil olmak üzere her detayda pozitif enerji, mutluluk, eğlence ve hayatı doyasıya yaşama isteği görülüyor.
tasarm3
İkilinin yeni sezon ilham kaynaklarında neşenin yanı sıra Sophia Loren’in mambo yaparak herkesi kendine hayran bıraktığı “Dino Rissi” filmi yer alıyor. Hatta bu film anısına ikili koleksiyona ‘Pane, amore e…’ adını vermiş.
Gabbana Kardeşlere Göre Stil Sahibi Kadın…
tasarm5
Stefano ve Domenico Gabbana’nın kafasında stil sahibi bir kadın denildiğinde ise stilin sınırları ve kuralları olmadığı, temelde ne giydiğinizden çok tavırlarınızla stilinizi belirlediğiniz fikri geliyor.
2.Alber Elbaz – Lanvin
Lanvin, bu elbiseyi giymesi için Aymeline Valade’ın i seçmiş. Ünlü model ile asil mavi elbise de adeta bütünlenmiş. Lanvin, Aymeline bu elbiseyi giyerken kendi tasarımı olan bu elbiseyi giyerken elbiseyi değil, Aymeline’i gördüğünü belirtiyor. Ve ekliyor; “O an da bu elbiseyi giyecek olan kadınların, elbiseden çok kendilerini keşfedeceklerini gördüm.” Diyor. Yani bu elbise kadının güzelliğini ortaya çıkan bir büyü Lanvin için…
tasarm9
Modelin üzerindeki mavi elbise Elbaz'in favorisi...
Lanvin için tasarım yapmak adına tasarım yapılmaz ve bu bir elbise için de geçerli bir kural… Lanvin’in seçtiği bu mavi elbise hem rahat hem mimari formda bir görselliğe sahip… Elbisenin tasarım aşamasında vatka kullanılmamasına rağmen, kumaşın ip gibi çekilmesi sebebiyle omuzlar yine de belirginleşiyor. Bu da anlayacağınız gibi bir tasarım harikası…
tasarm7
Alber Elbaz, Lanvin'in tasarımcısı...
Lanvin’in tasarımlarını oluşturması esnasında aklında tek bir kelime bulunuyor; ‘Cehennem Melekleri’. Ve tüm ilhamını bu kelimeden alıyor. Yani amaç güç sahibi kadınları değil, gerçekten tüm özbenliği ile güçlü olan kadınları giydiriyor. Ayrıca tasarımcı yeni sezon tasarımlarına uçmayı ve özgürlüğü seven, bunu temsil eden kadınları da eklemeyi ihmal etmemiş. Çünkü Lanvin’e göre özgürlük; güç demektir. Tabi ayrıca Cehennem Melekleri kelimesinde cehenneme de göndermeler yok değil. Bu kelime adına koleksiyona yılan sembollü aksesuarlar ve taşlı kanat detayları da eklenmiş. Bu zıtlıklar da Lanvin’in hayatında ki paradoksları temsil ediyor bir anlamda…
Lanvin’e Göre Stil Sahibi Kadın…
tasarm6
Lanvin’e göre ise stil sahibi bir kadın olmak tek bir olgudan geçiyor. Tasarımcıya göre stil, alışveriş poşetlerinden, pahalı etiketlerden ya da dudak uçuklatan fiyatlardan geçmiyor. Stil bir kadının içinde sahip olup dışarıya yansıttığı bir olgu… Tıpkı Gabbana Kardeşler’in de dediği gibi yani…
3.Frida Giannini Gucci
Frida yeni sezon tasarımı içerisinde seçtiği bu parça için model bile kullanmayı tercih etmemiş. Çünkü bu elbise yalnızca dolabınızda yer alsa bile kendini göstermeyi ihmal etmiyor. Frida’ya göre bu elbiseyi seçmesine rağmen yine de kendi koleksiyonu arasından bir parça seçmek oldukça zor. Çünkü kıyafetlerinin tasarım süreci tamamlandığında hepsi Frida’dan bir parça taşıyor ve sevmediği bir parça dahi olmuyor.
tasarm10
Frida’nın bu elbiseyi seçmesindeki asıl olgu da Marie Claire Prix de la Mode Ödül Töreni esnasında Paris’te giyerek, tasarımını kendinin taşımış olması…
tasarm11
Frida Giannini
Tasarımcı yeni sezonunu hazırlarken bolca görsel sanatlardan, edebiyattan, mimari açıdan zengin dönemlerden ve en sevdiği sanat akımı olan art deco’dan ilham almış.
Frida’ya göre Stil Sahibi Kadın…
Frida tarzı her ne olursa olsun ve giyerse giysin, bu stile kendi kişisel yorumunu katabilen ve kendi ile özdeşleştiren kadını stil sahibi olarak tanımlıyor.
4.Jean Paul Gaultier
Jean Paul Gaultier’in tasarımları arasından seçtiği bu ejderha dövmesi desenli, kolsuz elbise oldukça şehvetli ve bir kadının çıplaklığına göndermeler yapan yeni sezon Gaultier koleksiyonunun birleşimi olma özelliği taşıyor. Gaultier’in büyük moda geçmişinde 20 yıl önce hazırladığı sezonda da dövme desenleri yer alıyor. Ve Gaultier, geçmişini unutmamak, bugüne de taşımak adına aynı temayı yeni sezonda da işliyor. Trençkot ise Gaultier’in yeni sezonda kullandığı bir aksesuar yalnızca. Bu trençkotun özel kesimi sayesinde o da çıplak bir tenin üzerine dahi giyilebiliyor ve yine çıplaklığı vurguluyor.
tasarm12
Jean Paul Gaultier
Gaultier’in yeni sezon ilham kaynağı ise çizgili trikolar, trençkotlar, maskülen ve feminenliğin buluşması… Tüm bu olgular her ne kadar asi bir dönemi figürleri arasında yer alsa da bugün Gaultier tarafından daha rahat bir formda yorumlanmış biçimde… Gaultier bu sezon şık ve zarif dövmeler, couture piercingler eşliğinde zarafet kurallarına yepyeni bir yorum getirmek istemiş belli ki…
tasarm13
Jean Paul Gaultier’e göre Stil Sahibi Kadın…
Gaultier’e göre sil sahibi bir kadın başkalarının kontrolü altına girmeyen, özgür bir kadın… Karakter sahibi, giydiği kıyafet ile hem rahatı hem de kendi sağlığı adına kendinden asla taviz vermeden şık olan kadın… Cesur bir biçimde giyinmiş olsa bile kıyafetlerinden önce karakteri göze çarpıyor bu kadının. Yani stil sahibi kadın kendini çok iyi tanıyor. Böylece bir ortam içerisinde de kılık ve karakter değiştirmeye ihtiyaç duymuyor. Moda onun için bir amaç değil yalnızca kendi modasını yaratmak için bir amaç…
5.Silvia Fendi
Silvia’nın yeni sezon için seçtiği çanta ve elbise oldukça zarif bir kadını temsil ediyor. Bu piton derisi çanta modelinin ismi Peekaboo…  Çantanın el yapımı oluşu ve zamansız yapısı ile karışıyor yeni sezona… Silvia’ya göre çantanın en değerli olgusu ise kadın ruhunu temsil ediyor.
tasarm14
Silvia Fendi, yeni sezonunu temsil ederken Gio Ponti ve Ico Parisi gibi ikonik isimlerden olan ve 1950’li yıllara damgasını vuran karakterlerden ilham almış. İtalya’nın kendine özgü tasarım dehası ve mimarisi ise Fendi’ye her daim ilham veren bir diğer unsur… Ayrıca İlkbahar Yaz sezonunda Fendi kadınının bir yanı sert diğer bir yanı da geleneklerin çok dışında… Yani bu kadın oldukça yaramaz ve ilginç… Hatta tasarımcı yeni sezonunu garip ve zeki bir matematik öğretmenini ya da bilim kadınını düşünerek yaratmış.
Silvia Fendi’ye göre Stil Sahibi Kadın…
tasarm15
Silvia Fendi
Silvia Fendi’de tıpkı Gaultier gibi stil sahibi kadının kişisel bir kavrama sahip olduğu kanısında… Yani bu kadın moda ile eğleniyor, onu kendini gizlediği bir duvar olarak kullanmıyor asla.




Bizim oralar diye bir laf vardır herkes bilir. Memleketinden her ayrı kalan, her hasret çeken yaşar bu duyguyu.  Bizim çocuk daha iyi biliyordu. Çünkü bizim kızdan ayrı kalmıştı. Saçlarına dokunamaz, güzel yüzünü okşayamaz olmuştu. Rüzgâr gibi bir şeydi bu ayrılık denen şey. Olunca bir anda oluyordu. Esiyor, gürlüyor tozu dumana katıp uçuruyordu tüm yazmaları. Oysa kendi işlemişti bizim kız. Emek vermişti, üzerine karanfil kokusu sinmişti. İçine çekti çocuk tüm kokuyu. Bir yerden hatırlıyorum kokusuydu bu koku. Çocukluğunun masumiyetinin kokusu.
Şehirdekiler aşkı değişik yaşıyorlardı. Sinemaya gidiyorlar, yemeğe çıkıyorlar, el ele geziyorlardı. İlk geldiğinde sokakta adamın biri kadını kalçasından kavramıştı. Bizim çocuk gözlerini kapamış hemen yönünü değiştirmişti. Garip hissetmişti kendini. Oysa onların köyde öyle miydi?  O, yazmalı kızın bakışına dünyayı yakardı. Mahalleden geçerken attığı bir bakış, bir göz süzüşü bedeldi dünyalara. İşte o zaman aslan kesilir, oralar onun olurdu. Sıska ve çelimsiz bedenine bakmadan kabadayılık taslardı mahalledeki çocuklara. Tüm günü iyi geçer, tavla maçlarını alır herkese çay ısmarlardı. Bir çift sürmeli göz delip geçerdi kalbini. Elini tutmayı bırak yaklaşmak bile aylarını almıştı bizim kıza. Aynı filmlerdeki gibi yazmasını düşürmüştü çeşmenin başında. Bilmeden yapmış gibi kikirdeyerek kaçmıştı. Kadınlar sabah beşte çeşme başında sıraya girerlerdi. Bizim oğlan kızı görebilmek için gün doğmadan kalkar çalıların arasında saklanırdı. Ne büyük heyecandı. O günlerde yerinde duramazdı, gece olunca hayallere dalar, aptal aptal sırıtırdı. Hep aynı rüyayı görürdü. İlk buluştukları o çınarın altında yıldızları izlerlerdi beraber. Kız, yazmasını çıkarıp bileğine dolardı bizim çocuğun. ‘Beni unutma, biz kaderiyiz birbirimizin’ derdi. ‘ Unutur gibi olursan bileğine bak’.  Şimdi bileklerine bakıyordu da… Ne yazma vardı ne de yazılmış bir kader. İrkildi. Bileklerini ovuşturdu.
Köyüne gitmeyeli ne kadar olmuştu? Hatırlamıyordu bile. 5 sene, belki 7. Önemi yoktu. Çocukluğunu ve kaderini o köyde bırakmıştı. Artık başka biriydi. Şehirli çocuktu. Artık top oynadığı, okula gittiği ve bayramda giydiği ayakkabı aynı değildi. Yamalı hırkaları, annesinin ördüğü çoraplar yoktu. Aklında bir tek o kız vardı. Yazmalı kız. Bazen hayal miydi diye düşünmüyor değildi. Öyle zaman geçmiş gibiydi ki.. Kimi zaman gerçekle rüyalarını karıştırıyor olabilirdi. Buradakilerin ağzına doladıkları gibi, ‘ neyin kafasını yaşadığını’ bilmiyordu.
Şehre ilk ayak bastığı gün, dün gibi aklındaydı. Elinde bavulu, bileğinde bizim kızın yazması, boynunda cevşeni,Ttürk filmlerinden fırlamış gibiydi. Şaşkın bir şekilde etrafa bakıyordu. 19 yaşındaydı. O zamanlar seneleri saymak güzeldi. Arkadaşlarıyla sakızına iddiaya girdiği zamanlardı saydığı. Şimdi ise hayatı başkalarının ağzına sakız olmuştu. İki buruşuk dudak arasındaydı tüm haysiyeti.            Oysa farklı hayal etmişti şehri. Orada burada çalışıp yorulmaya, şehrin bozulmuş temposuna ayak uydurmaya çalışmaya razıydı. Öylesi hazırdı ki, İstanbul’da denizi görmeden yaşamayı bile kabullenmişti. Böyle bir rivayet duymuştu. O hayat bile cazip geliyordu ona. Şimdi sadece yazması vardı ama yakında gülüşü ve karanfil kokulu saçları da onun olacaktı. Oralarda bir yazmayı vermek kolay değildi. Alması da cabası. Kızın yazmasını kuğu gibi ince boynundan çekip düşürtene kadar yapmadığı şey kalmamıştı. Şehirdeki kadınlar ise bir içkiye bedenleri veriyorlardı bir gecede. Her şey bir gecede oluyor, sabah tüm makyajı akıyordu sevişmelerin. Bir gece.. Tek gecede hayatı değişmişti. Ellerinden kayıp gitmişti.
Mektuplaşıyorlardı fırsat buldukça. Çocukluktan beri dost olduğu bakkal amcasına yolluyordu bizim oğlan. Kız çarşıya çıkma bahanesiyle bu tonton amcadan alıyordu mektupları. Ona şehirden bahsediyordu her sayfada. Şehrin tüm özgürlüğü tüm serbestliği içinde gizli gizli mektuplaşmak, içinde kalmış gramlık masumiyeti canlı tutuyordu. Ama kız korkuyordu. ‘Beni unutmazsın değil mi’ yazıyordu hep. ‘Unutmam’ diyordu çocuk. ‘Sen benim kaderimsin’.
Ama kaderdi bu. Ne yapacağı belli olmazdı. Küçükken annesi kaderin alnına yazıldığından bahsederdi. O da koşup aynaya bakar, alnında bir şey yazıp yazmadığını anlamaya çalışırdı. Şimdi anlıyordu annesini. Alnı pis, kirli yazılarla doluydu. İşin kötü yanı hepsini ama hepsini kendi elleriyle tek tek yazmıştı.
Önceleri iş değiştirip durmuş, kalacak yerin kirasını zor ödeyebilmişti. Bir gün yanında çalıştığı adamlardan biri daha fazla para kazanmak isteyip istemediğini sordu. ‘Tabi ki’ dedi bizim oğlan. ‘ O zaman akşam 9’da hazır ol. Gelip alacağım seni. Üstüne başına da çeki düzen ver, işimiz var.’ Heyecanlanmıştı çocuk. Haftalık yevmiyesini alıp kendine birkaç parça yeni üst baş aldı. Akşam 9 u zor etti. Nasıl bir işti bu? Ne kadar kazanacaktı? Belki de kısa zamanda para biriktirebilir, kavuşabilirdi yârine kim bilebilirdi. Hem gitmesinde bir kötülük yoktu. İzlediği filmlerdeki gibi gazozuna ilaç atacak halleri yoktu ya. Sonradan keşke ilaç atsalar diyeceği o geceye doğru yol aldı.
Gittikleri yerde birçok kadın vardı. Yaşları geçkindi. Bakışları rahatsız ediyordu. Yerinde huzursuzca kıpırdanıyor, bazılarının elini öpüp başına koymak istiyordu merhaba dediklerinde. Bu merhaba, ninesinin onu uyandırdığı sabahlar gibi değildi. Bembeyaz çamaşır kokmuyordu. Alkol ile parfüm kokusunun karıştığı çarpık bir merhabaydı bu. Adam ona nasıl davranması gerektiğini anlatmıştı. Ama yapamıyordu işte! İnce çoraplı neredeyse çıplak bacaklarına bakmak istemiyor, biri ona yaklaşınca kaçıyordu hemen. Kadınlar ayıp şeyler söylüyorlardı. Kahkahalarla gülüyor, sürekli onu süzüyorlardı. Bunlar yetmezmiş gibi zorla içki de içirmişlerdi. Başı ağrıyordu. En sonunda kendini geceye bıraktı. Hiç unutmayacağı geceye.
Sabah uyandığında bir kadının yanında yatıyordu. Kadın annesinden büyük olabilirdi. Midesi bulandı. Tuvalete kendini zor attı ve dakikalarca kustu. Aynaya baktığında gördüğü şeyden tiksindi. Böyle şeyler filmlerde olmaz mıydı? Hem kızların başına gelmiyor muydu her şey? Bunları düşündüğünde 19 yaşındaydı bizim oğlan. Şimdiyse elinde viskisi, en pahalı deri koltuklarda oturmuş, önünde ki eskimiş yazmaya bakıyordu. Seneler onu bu hayatın içine sürüklemişti. Zaman geçtikçe para onu içine çekmiş, önceleri bizim kız için katlansa da, bir süre sonra kaybetmişti kendini. Bir daha da bulamamıştı. Mektup yazmayı bırakmıştı. O çeşme başını unutmuştu. O geceden sonra ailesini arayamamıştı. Annesinin sesini duyarsa bir kez daha nefret etmekten korkmuştu kendinden. Zaten yeterince tiksiniyordu. Hem annesinin pamuk gibi bembeyaz sesini kirletemezdi. Hakkı yoktu buna. O artık o çocuk değildi. Bizim kız haklı çıkmıştı işte.
Onu unutur gibi olursa bileğine bakmasını söylemişti kız. Bir an olsun aklından çıkmamıştı. Kaderi değişmişti. Bu ellerle okşayamazdı onun güzel yüzünü. Babasının elini öpemezdi bu haysiyetsiz hayatla. Ninesinin serdiği sakız gibi çarşaflarda yatamazdı. Artık birbirlerinin kaderi değillerdi onlar. Onlar, iki ayrı dünyada yaşayan başka hayatlardı. Çınar altı olmayacaktı bir daha. Taş binalar, soğuk yataklar ve duygusuz, mide bulandırıcı sevişmeler vardı artık. Bizim oğlan da bizim değildi. Çünkü bizden değildi. Çeşmenin başında çalıların arasından bakıyordu. Ve utanıyordu. Yanakları kızarmıştı, başını önüne eğdi ve gözünden bir damla yaş düştü. Kız ise bu sefer yazmasını düşürmedi onun için. Hüzünlü gözlerle yanına yaklaştı ve başını okşadı. “Biz birbirimizin kaderiydik” dedi. “Sen unuttun bizi”…


Zamane kızları diye bir laf var, hep duyarız. Sadece lafta değil gerçekten var bu kızlar etrafta. Nereden mi biliyorum? Çünkü ben de onlardan biriyim, biriydim. Önce bu kızları tanımlamama izin verin. Öncelikle kendilerini bağımsız ve özgür olarak tanımlarlar. Tek hedefleri iyi bir kariyer yapmak ve para kazanmaktır.
Öyle büyük konuşurlar ki bazen, herkes onları bencil olmakla suçlar. Yumurta kırmayı bile bilmezler. Bilmek istemezler. Taviz vermezler ama taviz verilsin isterler. Nasılsa onlarla beraber olmaya can atan milyonlarca erkek bulabilirler bu yüzden bir sevgiliye, eşe ya da hayat arkadaşına ihtiyaçları yoktur. Onlar özgürdürler. Zamanı geldiğinde kendi ayakları üzerinde duracaklardır. Evlenseler bile çocuk yapmayacak, kocalarına yemek hazırlamayacak, bütün ev işlerini hizmetçilere yaptıracaklardır.
Aile mi? O da ne? Modern çağda aile mi kalmıştır? Bağlılık yoktur. Zaten bağlılık demek bağımlı olmaktır. Birine ve bir şeye bağımlı olmak onlara göre değildir asla. Tek önemli olan dimdik ayakta durabilmek ve kendilerince doğru olanı yapabilmektir. Anneleri onlara öğüt verdiğinde asla senin gibi olmayacağım diyen bu kızlar acaba doğru yolda mıdır?
Düşünün ki mükemmel bir eğitim hayatından sonra hayalinizdeki işe girdiniz. Her şey yolunda gitti ve istediğiniz parayı kazanıp istediğiniz her şeye sahip oldunuz. Bilmem kaç odalı bir eviniz, hizmetçiniz ve tapılası bir kariyeriniz var. O odaları ne ile dolduracaksınız peki?  Hırsın bulaştığı iş sözleşmeleriyle mi? Prosedürü ne olacak hayatınızın? Bu kocaman boşluğu fark ettiğiniz anda geçmişe saklanacaksınız. Geriye dönüp ne güzel işler yaptım diyebileceksiniz evet. Peki ya şimdi? Geleceğiniz ne olacak? Bir gömleğini bile ütülemenin hizmetçilik olduğuna inanan, çocuk bakmanın kendine göre olmadığını düşünen o kadın kalbindeki boşlukla ortada kalacak. Yaşlandıkça fark edecek satır aralarını. Herkes canlı kanlı çiçeklerini sularken, o salonun ortasında duran yapay çiçeğin yapraklarına bakacak. Anlamlı hayatı bir anda anlamsızlaşacak. Annesini aramak, dakikalarca ağlamak isteyecek ama yapamayacak. Pişmanlık çoktan çökmüş olacak üstüne. Kendi kazancıyla gurur duyarak aldığı kanepede tek başına gözyaşı dökecek. Gözyaşını silebilecek biri olmayacak üstelik. Bir bebeğin ağlamasına katlanamayan ama kendi topuk tıkırtısına hayran kadın! “Hani ihtiyacın yoktu erkeklere? Hani kendini asla ezdirmek istemeyen başına buyruk özgür kadına ne oldu?” diye soracak geçmişi ona. Ve cevap veremeyecek. Sadece susacak. “Keşke” diyecek. Keşke…
Zamane kızlarının sonu zamanla gelecek yine. Modern çağa ayak uyduran ve erkeklerin dünyasında bir kadın olarak ayakta duran kadınlara hayranım. Hele ki ürettiklerini herkes kabul ettirerek başarılarına başarı ekleyenleri ayakta alkışlarım. Ama biraz makul olun. İnanın herkesin sevgiye ihtiyacı vardır. Kalbinizi ne kadar kapatırsanız kapatın gün gelir tüm eksik kalanlar dayanır kapınıza. Üstelik geçmişten gelen bir pişmanlık, gelecek kadar insaflı değildir. En acımasız şekilde eleştirir sizi. Bunları çok geç olmadan görebilirseniz ne ala. Göremezseniz de geçmiş olsun çoktan kaybettiniz demektir.


Bazen bir insan giriverir hayatınıza aniden. Belki de gönülsüzdünüz başta ona kapıyı açarken, belki önyargılı, belki de sırf yorgunluktan ve ona ayıracak zamanınız ve enerjiniz olmadığı için neredeyse onu reddecektiniz. Oysa bilemezsiniz ki, hayatta kim neler dikecek bahçenize, kim neler sökecek!
İşte bu yüzden her yaştan arkadaşı olmalı insanın. Her yaşın getirdiğine onunla dalmalı. Bazen 18 yaşındaki bir genç kızın rüyaları ile yıkanmalı, bazen de 65 yaşındaki bir ahbabın tecrübesi ile bilenmeli, bazen de 85 yaşındaki bir komşunun korkuları ile silkelenmeli.
Geçen 3 hafta içerisinde böyle bir misafire yer verdi gönlüm. 18 yaşında, hayatın daha çok başında, taptaze, tertemiz bir gençti. Vurdumduymazlığı, ruhumu yer, zaman kavramlarına takılmaktan azat etmeyi öğretti. Bitip tükenmeyen merakı, hayatta daha ne kadar çok keşfedilecek şey olduğunu bir kez daha algılamamı sağlayan bir tokattı adeta yüzüme.
Her insana eşit mesafede adım atması, önyargılarımızın kilitlerini kırma isteğimi kamçıladı. Önünde uzanıp giden yıllara olan güveni, beni bazen gereksiz yere gelecek kaygısı taşıyor olmam gerçeği ile yüzleştirdi. Rengarenk giydiği kıyafetler ve taktığı aksesuarlar gardrobumdaki siyah, gri ve kahve renklerin ağırlığını üzerime fırlattı sanki. Samimiyeti, hayal kırıklıklarımdan dolayı gittikçe uzaklaşmaya başladığım insanlara tekrar güvenebilme umudu yeşertti içimde. Umarsız kahkahaları, içten bir gülüşün inanılmaz tedavi edici özelliklerini hatırlattı bana. Ailesi ve akrabaları ile olan sıcacık diyalogları, epeydir ihmal ettiklerime ışınladı beni. Seyrettiği bir filmle gözyaşlarına boğulup hıçkıra hıçkıra ağlaması, buz tutmuş bazı hislerimi eritmeye başladı ve göz yaşlarını akıtmaktan korkmamak gerektiğini, onlar aktıkça insan olmanın, insanca yaşamanın keyfine gerçek anlamıyla varılabileceğini düşündürdü. Korkusuzca hayata asılması, çoğu zaman erken pes ettiğimizi ve daha çok mücadele etmemiz gerektiğini fark ettirdi bana. Dinlediği müzikler, yaş aldıkça müzik zevkimizin nasıl gittikçe kısırlaştığını ve zaman zaman faklı müzik türlerini dinlemenin dayanılmaz tadını verdi ruhuma. Hayatı onun dimağının serptiklerinden izlemek inanılmaz keyifli idi.
Herkesten öğrenebileceğimiz birşeyler mutlaka var hayatta, yaşı kaç olursa olsun. O yüzden isteyerek, istemeyerek kapımızı her çalana mutlaka kulak verelim. Yaşam inanılmaz sürprizlerle dolu, kimin bize ne getireceği, kimin bizden ne öğrenip götüreceği hiç ama hiç belli olmaz…

17 Haziran 2012 Pazar


Sen başlarken ben bitiyorum, ben başlarken ise sen yorgunlukla şalteri indiriyorsun. Bir türlü kesişmiyor zamanlarımız… Hep erteliyoruz yaşanacakları, elbet bir gün zamanı gelir diye. Tüketip duruyoruz günlerimizi sıradanlığın kollarında. Zamanı gelince sohbet ederiz, uygun zaman olursa o filmi seyrederiz, denk düşerse tavla oynarız, o kitaba keyifli ve boş bir vaktimizde başlarız, yorgun olmazsak lapa lapa karın altında elbet bir gün yürüyüş yaparız…
Gülerken bile eli sıkı davranıyoruz, eskisi gibi kahkahalarla, dakikalarca ne zaman güldük onu bile hatırlayamıyoruz. Kullandığımız kelime sayısı bile azalıyor gün geçtikçe. Neredeyse zorunlu olmadıkça ağzımızdan laf dökülmeyecek. Giydiklerimiz bile hep aynı şeyler olmaya başladı ve sıradanlığın girdabına kapıldı. O kadar kıyafet dolabımızda beklerken, değişikliğe gerek görmeden neredeyse birkaç parça giysi ile geçirip duruyoruz günlerimizi.
Bir yerlerimiz ağrıyor ama doktora gitmeyi hep erteliyoruz. En kötüsü de her gün birer birer hücreleri ölmeye başlayan kalbimiz. Artık gazetelerdeki ölüm ilanları bizi etkilemiyor, acı çeken gözümüze yaş getirmiyor. Ne zaman böyle taş kesildik? Kendi bencil dünyalarımıza gittikçe daha fazla hapsolurken, kaybettiğimiz veya çaldırdığımız vicdanlarımıza bir gün tekrar kavuşabilecek miyiz? Daha kaç maskemiz olacak? Miş gibi görünmekten ne zaman sıkılıp, ruhumuzu azat edeceğiz?
Aynı olduk hepimiz, birbirimizin karbon kopyası gibiyiz. Şimdi başkaldırmak zamanıdır! Eğer şimdi yine ertelersek, şimdi unuttuklarımızı hatırlamazsak, şimdi farklılaşmazsak, şu anı şimdi yaşamaz yine ertelersek, şimdi kalplerimizi bu komadan çıkartamazsak çok geç olacak ve belki de artık sonsuza dek yenik düşeceğiz. Doğru zaman şu an…


Hepimiz biliyoruz ki ilişkilerin hepsinde ortak bazı şeyler vardır. Farklı insanlar birbirlerini bulsalar da sorunlar temelde benzeşir. Bana göre kıskançlık ve hesap sorma bu sorunlardan en baskınları. Sosyal medyanın daha çok yararlarını savunan biri olsam da ilişkilere kimi zaman zarar verdiğini açıkça görebiliyorum. Bunun yanında telefonla konuşmak, mesajlaşmak gibi iletişim yolları ilişkiler üzerinde oldukça etkili.
İlkokuldan beri öğrendiğimiz gibi kompozisyonların giriş gelişme sonucu gibi ilişkilerinde bir gidişatı vardır. Giriş bölümü mükemmel görünme çabaları ve süper sevgiliyi oynama halleriyle geçer. Ben çok anlayışlıyımdır havalarına girmelerden tutun, kadın erkek eşitliğine savunmaya, kıskanç olmadığını inandırmaktan, sizi el üstünde tutmaya kadar gider bu iş. Bazen bunun tam tersi de olabilir. Karşınızdaki öküzün tekidir fakat sabredersiniz. Bazen siz dünyanın en çekilmez insanı gibi davranır, kaçan kovalanır hesabı yaparsınız. Baştan söyleyeyim , bu tip ucuz oyunlarla başlayan hiçbir ilişki yürümez. Gelişme bölümünde gerçekten düğümlenir ve içinden çıkılmaz bir hal alır. Siz cümleleri toparlamaya çalışır daha çok batırırsınız. Sevgiliniz sizi anlamamak da direnir ve işler git gide sarpa sarar. Sonuç mu? Bu durumda sonucu kestirmek hiç de zor değil. Zor olan giriş bölümünde gerçekten konuya dair dürüst ve doğru bir giriş yapmak ve bunu gelişmeyle beraber tutarlı hale getirmektir. Eğer başlarda olduğunuz gibi görünmezseniz sonradan oluşacak sorunların sorumluluğunu almak durumundasınızdır. Çünkü sonradan en çok duyacağınız cümle ‘ sen eskisi gibi değilsin çok değiştin’ olacaktır. En iyisi gerçekten olduğunuz gibi görünmektir.
İlişkiniz geliştikçe ve birbirinizi tanıdıkça bir rahatlamadır alır başını gider. Başta sevgi kelebeği olan ve zamanla aşkım kelimesini ağzına sakız yapan o çift, birbirlerinin hayatlarına müdahale etmeye başlarlar. Bir ‘nasılsın’ demek yerine ilk kelimemiz ‘neredesin’ olur. ‘ alo aşkım neredesin?’ sorusu resmen ilişkimize yapışır ve vazgeçilmez hale gelir. Onun nasıl olduğunun, ne hissettiğinin, bir sorunu olup olmadığının bir önemi yoktur artık. Önemli olan tek şey nerede ve kiminle olduğudur. Acaba sizi aldatıyor mudur? Aslında kankasının değil de biriyle mi fingirdemektedir? Bu soruların aklınıza gelmesinin bir çok haklı nedeni olabilir. Belki bir yalanını yakalamışsınızdır. Belki güveniniz yoktur. Herkesin beslediği kuşkuları ve günden güne artan paranoyaları vardır. İstediğiniz kadar saygı duyun hayata, tutku varsa arada her şey için çok geçtir. Bencildir sevgi çünkü düşüncesizdir. Sevgi paylaşılmak için vardır diyenler yalan söylerler. Sevgi yalnızca senin için vardır. Bir başkasını sevmesi tahammül edilemez bir hal alır zamanla. İşte tam da bu noktada sona doğru kritik bir yola girilir. Karşılıklı sözler verilir. Kozlar paylaşılır. Şartlar şurtlar öne sürülür. Doğallığınızdan ödün vermek istemezsiniz ama karşınızdakinin tahammülü yoktur. Mutsuz olur ve umutsuzluğa kapılırsınız. Kimseye akıl vermek haddime değil ama bence ilk yapmanız gereken kalbinizin sesini dinlerken, aklınızı ite kaka devreye sokup her şeyi tartmanız olacaktır. Sevgi kelebekleri aksini savunsalar da hayatta her şeyin olduğu gibi insanlarında bir ederi vardır. Değer demiyorum eder diyorum. Çünkü değer, 5 para etmez birine de verilebilir. Ama eder ya vardır ya yoktur. Aşık olunca kalp coşup beyin devreleri kendini otomatik kapatsa da, değmemesi durumunda yapılacak şeyler tükenmiştir. Bu farkındalık anı acıtır canımızı. Bir de değmesi durumu vardır ki ben burada gerçek sevgiye inanıyorum. Bahsetmek istediğim tabi ki hayatımızın içine eden insanlara hayatımızı feda etmek değil. Anlatmak istediğim ve savunduğum şey kendi sevgimize saygımızla ilgilidir. Verdiğiniz emeklere ve sevginize saygı duymak, doğru ve mantıklı kararları beraberinde getirecektir. Saygınız yoksa, aynı saçma sapan tavırlarla, gereksiz kıskançlıklarla ilişkinizi mahveder ve karşınızdakinin de saygısını yitirmesine neden olursunuz. Aynı olaylar tekrarlandıkça, aynı hataları yaptıkça, farklı olduğunu düşündüğünüz ilişkiniz çöplükten farksız bir hal alır. Aşama aşama yok olmaya yüz tutar.
Sevgilimizi zırt pırt aramak ve hesap sormak yerine, onu özgür bırakmak bir bakıma kendinizi rahatlamaya yardımcı olacaktır. Bazılarımızın kendini engelleyemediğini ve tüm canlıların sevgilimize aşıkmış ve onu ayartmak için sıraya girmişler gibi hissettiğini biliyorum. Fakat hissettiğiniz güzel ve tapılası duyguları kaybetmek istemiyorsanız, aklınıza giren şeytanları bir bir kovmanızı öneriyorum. En azından kendinize saygı duymak adına.

15 Haziran 2012 Cuma

tatil yapmak için her zaman bir neden vardır



 


Yorgunsunuz ve sabah zorla kalktınız. İşiniz, hobileriniz ve sosyal yaşantınızla ilgili heyecanınızı yitiriyorsunuz. Tatil yapmak üzere biraz zamanınız var fakat elinizdeki para yeterli değil, bu durumda girişiminizin yerinde olup olmayacağını merak ediyorsunuz. Bütçeyle ağır programlar arasında, zaman yaratmak ve seyahat planı yapmak oldukça zordur. Fakat kısa bir süre için de olsa kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabilir.
 
tatile her zaman ihtiyacımız var
 fotoğraf: Shutterstock
 
Seyahatinizde en iyisini yapmak...
Eğer birseyahatine çıkma teklifi alırsanız, kabul edin. Bu, deneyim edinmenizi ve deneyimlerinizden yararlanmanızı sağlayacaktır.
Eğer keyifli vakit geçirmek adına plan yapıyorsanız, doğru seyahat rehberini seçtiğinizden emin olun.
Bazen yapılması gereken tek başına olmaktır. Bu durum, tercih ettiğiniz her şeyi yapabilmek adına size tanıdığı özgürlükle, yeni insanlarla tanışıp iletişim kurmanız için baskı yapacaktır. Elbette çıkacağınız seyahatin türü de büyük farklılıklar yaratacaktır.
İster iş ister keyif tatili olsun, tatil bedeniniz ve zihniniz için büyük kazanç getirecektir. Burada tatilin getireceği faydalardan bazıları verilmiştir.
Stresiniz azalacak
Tatil rahatlamanız ve stresten uzaklaşmanız için size şans verir. Eğer iş seyahatiniz sizi saatlerce bir konferansta kalmaya zorluyorsa, başka bir şehir yada ülkede olduğunuzu düşünün. Seyahat stresli olabilir fakat bu stres pozitif strestir ve stresteki azalma daima sağlıklıdır.
Monotonluktan uzaklaşacaksınız
”Bir değişiklik yapmak en az dinlenmek kadar iyidir.” Herhangi bir seyahat, sizi günlük yaşantınızdan uzaklaştıracak ve yalnız kalmak enerji verecektir. Ayrıca bedeninizin ve zihninizin durgunlaşmasını önleyecektir.
Dışarı çıkacaksınız
Seyahate çıktığınız zaman ofis dışında olmanın rahatlığını yaşayacaksınız. Bunun anlamı temiz hava alacak, dışarıda olmanın verdiği keyfi yaşayacaksınız. Aynı zamanda güneşten yararlanacaksınız fakat zararlı etkilerinden korunmak amacıyla önlem almanız gerekecek.
Aktif olacaksınız
Tatil ilave aktiviteler içerir. Belki de planlarınız arasında rafting, yürüyüş yada voleybol vardır. Zamanınızın tümünü evde dinlenerek geçirmek isteseniz de normal yaşantınızın dışına çıkmak için yürüyüş yapmanın da iyi geleceğini göreceksiniz.
Yemek yemekten keyif alacaksınız
Muhtemelen sushi, moussaka ya da couscous gibi farklı yiyecekler deneyeceksiniz. Porsiyonlarınızı dikkate almayacaksınız fakat midenizin hassasiyetini de göz ardı etmemelisiniz.
Tutumunuz değişecek
Plan yapmak eğlencenin bir parçasıdır. Seyahat etmek size, farklı kültürler ve yaşam biçimlerini değerlendirme şansı tanır. Ayrıca yaşadığınız şehre farklı bir açıdan bakmanızı sağlar.
İnsanlarla tanışacaksınız
Seyahat etmek dünyanın birçok yerinden gelen insanlarla tanışmanıza olanak tanır. Sosyalleşmek en iyi terapidir ve diğer kültürleri öğrenmenize yardımcı olur.
Unutulmaz deneyimler edineceksiniz
Eğer tercihinizle ilgili, hedeflediğiniz her yere gitmek istiyorsanız çok geç olmadan yerine getirmelisiniz. Eğer Avustralya ya gitmeyi hayal ediyorsanız, şimdi tam zamanı olabilir.
Partnerinizle tekrar görüşeceksiniz
Tatil partnerinizle kaliteli vakit geçirmenizi sağlar.

Interrail Yapmak (Hazırlık)

Küçüklüğümden beri hayalini kurduğum ve ufaktan da planlama başladığım bir şeydi Interrail. Planlamaya başlamak da şöyle oluyor: Kafanızda demlemeye başlıyorsunuz geziyi, başka insanların yazdıklarını okuyorsunuz, çevrenizde bu deneyimi yaşamış insanlar varsa onları dinliyorsunuz, Interrail haritası üzerinde rota planlamaya başlıyorsunuz falan… İşin ön hazırlık kısmını bitirdikten sonra da gerçek olan ve biraz daha zor olan kısmına geliyor olay; 1. Para 2. Vize 3. Biletler 4. Kalacak Yer 5. Sırt Çantası.

Para çok değişken bir kavram. Eğer kış aylarında oradan buradan biraz para biriktirdiyseniz, babanızdan-annenizden uçak biletini aldıracak ya da son kredi kartı borcunuzu ödemesini isteyecek yüzünüz varsa pek sıkıntı yaşamadan yolculuğun gerçek kısmını halletmeye başlayabilirsiniz diye düşünüyorum. Kendi adıma, bir sene boyunca iki çocuğa özel ders vermiştim ve aynı zamanda okulda asistanlık yaparak kazandıklarım parayı da bununla birleştirince beni Roma’dan başlatıp Amsterdam’dan çıkartacak olan gezime başlamak için bir problem kalmamıştı.

Şimdi, parayla satın alınamayacak şeyler var mesela, vize :) İşin en sıkıntılı ve gergin kısmı da bu zaten. Hani parayla satın alınamayacak olayı şu, isterseniz milyon dolarınız olsun, adamlar vermem deyince vermiyorlar vizeyi. Tabi ki hesap cüzdanınızdaki paranın miktarı, babanızın imza sirküsünün hükmettiği şeyler, önceden aldığınız vizeler işi kolaylaştıran etkenler. Kendi adıma pasaportumda büyük ülke olaraktan bir İngiliz ve bir Rusya vizesi vardı. Bu vizelerin konsolosluk memurunu vize verip vermeme karanında olumlu yönde etkilediğine kesinlikle eminim. Bildiğiniz üzere Interrail için ihtiyacınız olan Schengen vizesi. Bu vize size Avrupa’da sınırlar olmadan dolaşma hürriyeti veriyor, tabi süresi el verdiğince.

Ben gezime İtalya’dan başlayacağım için İtalyan Konsolosluğundan vize aldım. Unutmayın ki Avrupa’ya hangi ülkeden girecekseniz vizenizi de oradan almalısınız yoksa sıkıntı yaşayabilirsiniz. İtalyan Konsolosluğu vize işlerini özelleştirerek iData adında bir şirkete vermiş bu işi. Evraklarınızı ve başvurunuzu o şirket alıyor. Eğer ilk Schengen’inizi alıyorsanız, size İtalya konsolosluğunda bir görüşme saati veriyorlar, o klasik soruları sormak için. “Neden gidiyorsun İtalya’ya? Ne işin var orada? Kaç gün kalacaksın?” gibisinden. Bence pek artistlik falan yapmaya çalışmadan ne duymak istiyorlarsa o cevapları vererek sıyrılmak en iyisi. Zaten o görüşmeden sonra vizeyi alıp almadığınız belli oluyor. Eğer önceden pasaportunuzda bir Schengen vizesi varsa görüşmeye gitmenize gerek kalmıyor, evraklarınız da sağlamsa vizenizi alıyorsunuz pek problem yaşamadan.

Vizeden sonra işin en kolay kısmı kalıyor tamamlamak için; biletler. Biletler diyorum ama isterseniz bu sadece bilet de olabilir, size kalmış. Interrail biletiniz ile Sirkeci Garı’ndan trene binerek Yunanistan’a açılabilirsiniz ama ben şahsen Yunanistan’ın yavaş trenleri ile Balkanları geçerek vakit kaybetmek istemedim. Balkanları gezmek için başka zaman daha uzun bir vakit ayırmak istedim. Onun yerine direk Roma’ya Avrupa’nın içine indim. Bu bana bayağı bir vakit ve enerji kazandırdı.


Interrail biletlerini Türkiye’de Genç Tur adında bir gezi ve organizasyon şirketi satıyor. Bileti almak sadece 10 dakikanızı alacaktır. Unutmayın ki Interrail biletinin birçok kategorisi var. Örneğin sadece bir ülkede geçerli şekilde alabilirsiniz biletinizi ya da global pass denilen tüm Avrupa ülkelerinde geçen çeşidini. Bu kararı verdikten sonra kaç gün trene binebileceğinizi düşünün. Mesela 1 aylık, 22 günlük gibi sınırsız bir bilet alabilirsiniz ya da 10 gün içerisinde 5 gün denilen tarzda belli bir sayı kadar trene binebileceğiniz kategoriler mevcut. Ben 15 günlük bir tur yaptım ve 10 gün içerisinde 5 gün bana hayli hayli yetti. Çünkü tren biletim Roma’ya inişimden 2 gün sonra başlıyordu ve Amsterdam’dan dönüşümden de 3 gün önce bitiyordu. Bu şekilde bayağı bir tasarruf yapabilirsiniz.

Şimdi sıkı tutunun çünkü şimdi anlatacağım taktik size bayağı bir tasarruf yaptırabilir. Eğer 10 gün içerisinde 5 günden fazla trene binecekseniz (ki ben öyle yaptım) yine de 10 gün içerisinde 5 gün kategorisinde bir bilet alabilir ve 5 değil 10 kere de trene binebilirsiniz. Şöyle oluyor ki; yanınıza bir tane silinebilir tükenmez kalem alıyorsunuz yola çıkmadan önce. Interrail biletinizin üzerinde 5 tane boşluk olacak. Siz bu boşlukları trene binmeden önce kendi elinizle dolduracaksınız ardından da kondüktör biletinize bakacak. Görecek ki siz boşluğu bugünün tarihini doldurmuşsunuz yani başka bir gün için artık kullanılamaz halde. Trenden indiğinizde ya da boş bir vaktinizde de doldurmuş olduğunuz yeri siliveriyorsunuz, işte bu kadar. Ben sadece bir kere rastladım doldurduğum boşluğu delen bir kondüktöre. Yani eğer o boşluğu bir önceki kondüktör elindeki adını bilmediğim aletle deldiyse onu kullanma şansınız kalmıyor ne yazık ki.

Kalacak yer de çok önemli bir mesele. Benim fikrim öncelikle yurt dışında yaşayan arkadaş, akraba ve akraba akrabası gibi türev seçenekleri değerlendirmek. Bu sayede konaklama masrafınız olmayacaktır ki bu en çok para harcanan kalemlerden birisi. Bedava olmasının yanında yolculuğunuzun bir bölümünde ev hayatı yaşamak şahane olacaktır. Emin olun bir kanepeye oturup bir şeyler okumayı, rahat rahat duş almayı ve en önemlisi ev yemeklerini çok özlemiş olacaksınız.

İkinci sırada hosteller geliyor. Hostel otel gibi bir konfor sağlamayan ve genellikle sizin gibi gezginlerin konakladığı yerler. Sanılanın aksine pis ve güvensiz yerler değil. Otel gibi sizi bir odanın içinde tek başınıza bırakmıyor, dünyanın her yerinden insanla tanışmanıza, sohbet etmenize olanak sağlıyor. Akşam hostelin ortak salonunda otururken çok güzel sohbetlerin içerisinde bulabiliyorsunuz kendinizi. Hatta ayağa kalkıp “yarın Zürih’e gidiyorum, o yöne giden var mı?” dediğinizde genelde biri “ben de o tarafa gidiyorum” diyor ve yeni bir yol arkadaşı ediniyorsunuz kendinize, arkadaş sayınız farklı hostellerde katlanarak büyüyor. Benim favori hostel bulma sitem www.hostelz.com. Milyonlarca insan bu siteden hostel rezervasyonu yaptırıyor. İncelediğiniz hostel ile ilgili sayfa yüzlerce yorum bulmanız mümkün. Bu yorumlar sayesinde o hostelin ne kadar kalınabilir bir yer olduğunu anlıyor ve buna göre rezervasyonunuzu yaptırıyorsunuz. Bir hostele varmadan önce rezervasyon yaptırmanız çok önemli. Özellikle yoğun sezonlarda yer bulmak büyük sıkıntı olabiliyor. İnternet üzeriden gecelik fiyatın %10 unun kredi kartınızdan ödüyorsunuz, geri kalanını ise hostele giriş yaparken ödüyorsunuz. Kredi kartı konusunda endişelenecek pek bir şey yok, gayet güvenilir bir site.

Son olarak Couch-Surfing denilen çek-yat sörfünden bahsedeyim. Bu bir topluluk, merak ediyorsanız internet sitesine bir göz atabilirsiniz. Ben hiç denemedim bu olayı ama sürekli bu konaklama çeşidi ile gezen çok yakın bir arkadaşım var. İnsanlar bu site üzerinden kalınabilecek yerler arıyorlar, bir kaç günlüğüne bir kanepesini, çek-yatını bedava olarak yabancı birine verebilecek birilerini. Belki de bizim mantığımıza pek uymuyor ama bu şekilde gezen milyonlarca insan var. Bir gün kesinlike denemek istiyorum. Süper bir tecrübe.

Son hazırlık aşaması ise sırt çantası. Bu aşama 10-20-30 gün boyunca, artık kaç gün gezecekseniz, sizi yaşatacak olan şey. Bence 40-50 litre, yandan destekli güzel bir sırt çantası sizi geziniz boyunca yolda bırakmayacaktır. Şunu da eklemek istiyorum; gezginlere “Yanına ihtiyacın olacağını düşündüğün eşyanın yarısını, paranın iki katını al” derler. Para kısmını bilmem ama eşya için çok doğru bir söz. Bence 2-3 tişört, 1-2 gömlek ve 1-2 pantolon ya da şort giyim ihtiyacınızı çok rahat karşılayacaktır. Çorap ve iç çamaşırı ise herkesin kendi tercihi. Ben her akşam hostelimde yıkar kuruturum diyorsanız çok yük etmenize gerek yok. Ayakkabı en önemli şey olacak sizin için bence. Bir tane rahat, uzun yürüyüşler için outdoor ayakkabı edinirseniz şahane olur. Mesela Columbia marka ayakkabılar gezmek için ideal oluyorlar. Ayrıca çantanıza bir tane Converse tarzı, yer kaplamayan bez ayakkabı alırsanız, gece gezmelerinde falan hem değişiklik olur hem de ayağınız dinlenir. Ayrıca bir tane sweat-shirt ya da yağmurluk tarzı bir şey almayı sakın unutmayın.

Büyük sırt çantasının dışında bir de yanınıza küçük bir sırt çantası almayı unutmayın bence. Çünkü büyük çantanızı şehri keşfetmeye çıkmadan önce ya hostelinizde ya da tren garlarındaki emanetlerde bırakır, ihtiyacınız olanları da diğer sırt çantanıza alarak yola koyulursunuz. Diğer türlü gezmek sizin için zevkten öte bir ölüm olur. Bunun yanında güneş gözlüğünüz, gezi rehberiniz (İngilizceniz varsa kesinlikle Lonely Planet rehberlerini tavsiye ederim), fotoğraf makinanız ve tabi şarj aletleri. Bilgisayarlar artık küçüldü, varsa netbook tarzı bir bilgisayarınız, yanınıza alabilirsiniz. Tabi çaldırmaktan korkmuyorsanız. Ha eğer akıllı telefon diye tabir edilen iPhone tarzı bir şeyiniz ya da yeni yeni yaygınlaşan iPad tarzı bir aletiniz varsa bilgisayara gerek kalacağını pek sanmıyorum. Artık kablosuz internet neredeyse her yerde ve bedava olarak bulunabildiği için bu aletler iletişim masraflarınızı neredeyse sıfıra indirecektir. Ayrıca oralardayken herkese tek tek laf anlatmak yerine Facebook sayfanızda ya da bloğunuzda gezdiğiniz yerler hakkında yazılarınızı ve fotoğraflarınızı paylaşıp insanları bilgilendirebilirsiniz. Twitter ile de anlık güncellemeler yapıp insanları kıskandırabilirsiniz belki de. Eğer yanınıza bilgisayar aldıysanız hafıza kartınız doldukça içine atıp hafıza kartınızı boşaltabilirsiniz eğer almadıysanız da yanınızda küçük bir hard disk ya da taşınabilir bir bellek alarak hafıza kartınızı rahatlatabilirsiniz. Hatta internet bulduğunuz yerlerde fotolarınızı buluta (yani gök yüzüne, çevrim içi belleğinize. E mail, internet fotoğraf albümü vs.) yükleyerek albümlerinizi anında paylaşabilirsiniz. İletişim konusunda bence en yararlı program Türk Telekom’un Wirofon servisi. (skype, msn gibi bununda akıllı telefonlar için üretilmiş programı var) Belki evdekiler msn ve skype kullanmıyorlardır ve her an çevrim içi takılmıyorlardır. Bunun için Türk Telekom güzel bir servis geliştirmiş. Konuştuğunuzun masrafı ev telefonunuzun faturasına yazılıyor, siz de rahat ediyorsunuz. Zaten ucuz oluyor. Şöyle ki, eğer İstanbul’da bir yer aradıysanız sanki evden şehir içi bir yer aramış gibi oluyor. Kaldı ki bir sürü kampanya yapıyor bunlar, 1000 dakika bedava gibisinden falan. Ben en çok bu programı kullanmıştım haberleşmek için.

 Gezerken doğal olarak müzelere de girmek isteyeceksiniz ki bu yazıları okuyacak insanların çoğunun öğrenci olduğunu düşündüğümden müzelere, ören yerlerine falan öğrenci indirimiyle girmek hakkında bir şeyler eklemek istiyorum. Kendi okulumun (Özyeğin Üniversitesi) öğrenci kartında hiç bir bilginin başlığının İngilizcesi yok ne yazıkki ve doğum tarihine ilişkin de bir bilgi içermiyor. Zaten çoğu müze de üniversitelerin verdiği öğrenci kartlarını takmıyor. Onun için ISIC dediğimiz UNESCO tarafından uluslar arası geçerli tek kart olarak kabul edilen öğrenci kartından almanız gerekiyor. Bu kartı almak için öğrenci kartınız ya da bir öğrenci belgesi ve bir adet fotoğrafla Genç Tur’a gitmeniz. Beş dakika içerisinde kartınızı hazırlıyorlar zaten. Bu kart gerçekten gezerken hatrı sayılır miktarda tasarruf etmemi sağlamıştı, karta verdiğiniz 15 TL. Kartın verdiği indirimler yanında hiç kalıyor.

Bir kaç terim hakkında:

Supplement: Bu terim ekstra anlamında kullanılıyor. Avrupa’da bazı trenlerde sizin interrail biletiniz trene binmek için yeterli olamayabiliyor. Örneğin İtalya’da hızlı trenlerde 6-10 Euro arası bir şeyler ödemeniz gerekiyor. Ha ben yavaş trenle gideceğim derseniz siz bilirsiniz. Bazı trenlerde ise eğer kendinize belirli bir koltuk almak istiyorsanız supplement ödemeniz gerekebiliyor. Çoğu trende sizin biletinize koltuk numarası verilmiyor, seçtiğiniz bir yere oturabiliyorsunuz ama eğer birisi o yeri satın almışsa kalkmak durumunda kalabiliyorsunuz. Onun için isterseniz numaralı bir koltuk alabilirsiniz. Genellikle yer bulunuyor, ben en fazla 10 dakikamı falan ayakta geçirdim, pek sorun olmuyor.

Curfew: Bildiğimiz yatma vakti diyebiliriz. Bazı hosteller curfew uygulamasına sahip olabiliyor, örneğin gece 2’den sora giriş yok gibi. Aslında mantıklı bir uygulama diyebiliriz. Hostelde sizinle aynı odayı paylaşan birinin gece 3’te hafif alkollü bir şekilde ışıkları açması rahatsız edici olabiliyor.

Interrail (Aslında Interrail bileti kısmını çıkarırsak herhangi bir gezi için de olabilir) için benim aklıma gelen hazırlık olayları bunlar. Ülke ve şehir yazılarında buluşmak üzere.