Pages

15 Haziran 2012 Cuma



Elif Şafak’ı çok geç keşfedenlerdenim. Aşk isimli eserini (pembesini) kitapçılarda görürdüm ama nedense pembe olmasına ve isminin “Aşk” olmasına rağmen sıradan bir hikayesi olduğunu düşünüp, incelemeye zahmet bile etmedim ve daha sonra ne kadar zaman kaybettiğimi fark ettim zaten, onu keşfetmek için. Kardeşim mezun olup memlekete yanıma döndüğünde kitaplarını da beraberinde getirdi, tabii.
Ben de ne okusam diye bakınırken, Elif Şafak’ın Araf ve Baba ve Piç romanlarını gördüm içlerinde, onlardan birini okumaya karar verdim ve Elif Şafak hayranlığımı Araf eseriyle başlattım.
Henüz bütün eserlerini -Türkçe olanları- okumadım ama okumaktayım ve kitap arşivimde onun da bütün eserleri olacak, hiç şüphesiz.
Elif Şafak kimdir, ana hatlarıyla tanıyalım.
Elif Şafak, 25 Ekim 1971, Strasbourg doğumlu. Çocukluğunu ve gençliğini Ankara, Madrid, Amman, Köln, İstanbul, Boston, Michigan ve Arizona’da geçirmiş. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirip, yüksek lisansını yine ODTÜ’de Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yapıp, “Bektaşi ve Mevlevi Düşüncesinde Döngüsel Evren ve Kadınsılık Anlayışı” üzerine master tezinin ardından, doktorasını da siyaset bilimi alanında tamamlamış. Aldığı birçok ödül var. Eserlerinin isimlerini ise yazımın en alt kısmında paylaşacağım.
Yazarların hangi bölümü bitirdikleri, hangi alanda uzmanlaştıkları önemlidir. Aldıkları eğitimin izlerini görürüz eserlerinde ama tabii genel geçer bir kural değil, eğitimlerinin yarattıkları eserlerin konularıyla, savundukları fikirleriyle birbiriyle paralel olup olmadığı. Hayat tecrübelerini, savundukları düşünceleri, ilgilendikleri alanları,  görmezden gelemeyiz asla. Belki de en önemli etkenlerdir bunlar, öğrenimlerinden ziyade. Mesela Honoré de Balzac, hukuk öğrenimi görmüş fakat edebiyata olan ilgisi ağır basmış ve yazmaya başlamış, eserlerini de yaşamla bütünleştirerek sunmuş. Tabii ki, Elif Şafak’la Balzac’ı kıyaslamıyorum burada, sadece aklıma Balzac geldiği için onunla örneklendiriyorum.
Elif Şafak’ın feministliğini ve eleştirilerini görebiliyoruz rahatlıkla, eserlerinde. Aslında bir röportajında feministlerle rahat geçinemeyen ama anti-anti feminist olduğunu söylemiş yani anti-feminist olan kişilerin ortamında feminizmi harcatmamak gerektiğini belirtmiştir.
Hem fikirleri hem çocukluğunun kadınlar arasında geçmesi, annesinin de feminist olması, ilgisi dahilinde de Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yüksek lisansını yapması sayesinde belki de, şu ana kadar okuyabildiğim üç eserinde, Araf, Baba ve Piç ve İskender’de, kadınların baskınlığı görmek mümkün: Kadınların hayatları, hayata bakışları, kafalarındaki düşünceleri, anlayışları, yapmak ve olmak zorunda oldukları ya da olamadıkları, ilişkileri, yerleri, yabancılıkları…
Okuduğum Araf, Baba ve Piç ve İskender, İngilizce olarak yazılıp, daha sonradan Türkçeye çevrilmiş. Bildiğim kadarıyla, tercümeler Elif Şafak’ın kontrolünde gerçekleşmiştir. Okurken kitaplarını, bazı cümlelerin nasıl güzel kelimelerle Türkçeye çevrildiğini görmeniz mümkün. Bunun yanında anlaşılmayan cümleler ve dil bilgisi hataları da var. Düşünebilirsiniz ki, eseri yazıldığı dilde okumadan Türkçe çevirilerini okumakla iyi bir tercüme yapıldığını iddia edebilir miyiz?  Yabancı diliniz varsa, herhangi bir çeviri eseri okurken ister istemez orijinal cümleyi gözünüzün önüne getirmeye çalışırsınız ve çevirisinin iyi ya da kötü olduğunu az çok tahmin edebilirsiniz. Elif Şafak’ın İngilizceye egemen olması ve Türkçe olarak da çevirebilmesi benim ilgimi çekti. Sonuçta edebi eser oluşturabilmek ve farklı dillerde aynı manayı verebilmeye çalışmak kelimelere emin olun ki zordur. Kimilerine göre Elif Şafak bunu beceremiyorsa da, kötü olarak nitelendirilemez bence, tabii eserleri orijinal dilinde henüz okumadığım için aslında ne kadar yorum yapabilme hakkım var bilmiyorum.
Bu arada şu an ”Şehrin Aynaları”nı okumaktayım fakat bu okuduğum eserinde hikayenin içine girmeyi başaramadım bir türlü.  Anlaşılmaz geldi nedense bana ve diğer okuduklarım gibi aynı tadı alamıyorum henüz. Ama yine de okuyacağım, çünkü Elif Şafak’ın düşünceleri, ilginç benzetmeleri, tuhaf kelimeleri hoşuma gidiyor.
Şafak’ın eserlerinde sanki bildiğimiz, duyduğumuz yerler, karakterler varsa da, size sıradanmış gibi bir düşünce verse de, Elif Şafak’ın yapabildiği gibi her yazar sanki bir filmi izliyormuş fikrine kapılmanızı sağlayarak okutturmaz size yazdıklarını. Hem eserdeki olayın sonucunu öğrenmek isteyip hem de kitabın son sayfasına gelmemeyi dilemek, mümkün olsa da okudukça sayfaların çoğalmasını, başka olayların da meydana gelmesi istemek: Benim yaşadığım bu, okurken.  Ayrıca güzel olan, yazarın akıcı bir anlatıma sahip olup, herhangi bir fikri alttan alta dayatma gibi bir çabası olmaması.
Bu arada eserler, hangi dilde yazılırsa o kültüre ait görülüyor, biliyorsunuzdur. Bence bu çok mühim bir konu değil. Elif Şafak’ın eserleri İngiliz Edebiyatı’na ait görülseler de, -Elif Şafak, Türk Edebiyatçısı olduğunu ve yaptığının Türk Edebiyatı olduğunu belirtse de- benim okuduklarımda, çoğunlukla Türk olan kişilerin hikayeleri vardı ve bunun güzelliği, sanki bir yerlerde ben bu insanları gördüm, tanıdım ya da duydum. Aynı zamanda o kişilerin tanıdıklarımdan birinin olabileceğini hissetmek ve aşina olduğumuz -tam manasıyla olmasa da- gelenekleri, yaşam tarzlarını, düşünceleri görmek yetti.
Elif Şafak’ı size detaylı olarak anlatabilmem mümkün değil elbette. Ben sadece Elif Şafak’ı bilmiyorsanız öğrenmeniz, okumanız ya da en azından eserlerine bir göz atmanız, unuttuysanız da az biraz hatırlamanıza yardımcı olmak istediğim için üstünkörü bir şeyler karaladım. Ağır edebi eserler olmadığı için Elif Şafak’ınkileri kafanızı çok fazla yormadan, akıcı bir şekilde okuyabiliyorsunuz. Sözün özü, Elif Şafak, yorulmadan bir şeyler okumak isteyenlere ve bir kadın yazarın ilgi çekici gerçekliklerini ve hayal dünyasını keşfetmek isteyenlere tavsiye olunur.

0 yorum:

Yorum Gönder